Cinlerin insanlara zarar verebileceği ve çarpabileceği düşüncesi son derece yaygın bir inanıştır. İslâm öncesi Câhiliye kültüründe olduğu gibi, diğer din ve inançlarda da ve İslâm kültüründe de cinlerin insanları çarptığına ve bazı hastalıklara sebep olduğuna inanılmaktadır. Aslında Kur’an’da insanlarla cinler arasındaki ilişki Hz. Süleyman kıssası dışında hep olumsuzdur.
Cinlerin yeryüzünde yaşayan insanları yanıltmak ve yanlış yönlendirmek için semayı dinleyip gökyüzünden bilgi sızdırmaya çalıştıkları ve onlara pek çok yalan katarak kâhin dostlarına fısıldadıkları dile getirildiği gibi aynı zamanda cinler, kendilerinden Allah’a sığınılması gereken vesvese verici varlıklar olarak nitelenmektedir. Cinlerin insanlara fiziksel anlamda zarar verdiği, onları hasta ettiği ve günlük kullanımdaki deyimiyle “insanları çarptığı”na ilişkin açık bir anlatım bulunmamaktadır.
Cinlerin insanlara zarar verebileceğini düşünenler, “faiz/ ribâ” ile ilgili âyete dikkat çekmektedirler. Bu âyette Allah, “Faiz yiyenler, ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar.” buyurmaktadır. Âyette geçen ve esasen “dokunmak” anlamına gelen “mess” kelimesi, Arapça’da “delirmek” anlamına da gelir.
Buradan hareket eden bazı âlimler, cinlerle insanların karşılıklı birbirlerini etkilemelerini mümkün görürler. Âyette geçen, “şeytan çarpması”sını hakiki anlamında alarak, cinlerin insan hayatı üzerinde etkili olabileceklerini ve fiziksel anlamda onlara zarar verebileceklerini düşünürler. Sara ve delirme gibi hastalıkları cinlerle ilişkili olarak açıklamaya çalışırlar. Ancak bu âyetle ilgili olarak önemli sayıda müfessir grubu, âyetin hakiki anlamda anlaşılmasının doğru olmadığını ve burada benzetme ve mecaz kullanılarak, faiz yiyenlerin durumu şeytan çarpmış insanlara benzetilerek faiz yemenin kötülüğü anlatılmaya çalışılmıştır şeklinde yorumlanmıştır. Meselâ Mâtürîdî’ye göre bu kavram gerçek anlamında olmayıp temsilî bir anlatım söz konusudur.
Âyette anlatılmak istenen, faiz yiyenlerin çalışmak ve çabalamak yerine, çalışan insanların emeklerini alıp miskince yiyen, faiz yemeyi alışkanlık haline getirenlerin tembellikleri ve uyuşukluklarıdır. Âyette gerçek ve fiziksel bir çarpma ve hasta etme seçeneği oldukça uzak bir ihtimal gibi duruyor. Dolayısıyla cinlerle insanlar arasında fizikî temas ya da onların bedenlerine zarar verme gibi fiziksel bir ilişki bulunmamaktadır.
Kur’an, “Her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman yaptık.” âyetiyle şeytanı, düşman ilân etmiştir. Zaten şeytan, Kur’an açısından her zaman için kötü karakteri temsil etmiş, telkin ve vesveseleriyle insanları yoldan çıkarması ve sapıtması yönüyle de, Allah’ın ve peygamberlerinin düşmanı olarak ilân edilmiştir. Hz. Peygamber de “şeytanın insan bedeninde, kanın dolaşımı gibi dolaştığını” ifade ederek, şeytanların sürekli insanlara vesvese verip yanıltabileceği dile getirilmiş ve insanların buna karşı dikkatli olmaları istenmiştir.
Cinlerin insanlar üzerindeki etkisiyle ilgili olarak, yukarıda zikredilen “şeytan çarpması” ifadesi yanında “cinlere uğrama” (mecnun) ve “vesvese ve telkinle insanı etkileme” ifadeleri de geçmektedir. Bu nakiller, Kur’an’ın bütünlüğü içinde yoruma tâbi tutulmadan ele alındığında, cinlerin insan hayatı üzerinde etkili olduğu ve onları saralı hale getirebilecekleri sonucuna ulaşmak mümkündür. Ancak yukarıda “şeytan çarpması” örneğin de olduğu gibi, bu âyetlerin mecazi ve temsilî anlatımlar olma ihtimali daha güçlüdür. Çünkü âyetin ana teması faiz yemenin kötülüğüdür, bu da temsilî olarak anlatılmıştır.
“Cinlere uğrama” anlamına gelen “mecnun” kelimesi de, “cin çarpması” tezini doğrulayabilecek açıklıkta bir anlam taşımamaktadır. Çünkü “mecnun” ifadesinin geçtiği âyetler ağırlıklı olarak, müşriklerin Hz. Peygamber’e yönelttikleri ithamlar ve bu ithamlara verilen cevaplar sadedinde geçmektedir. Bu sebeple de “cinlere uğrama” ifadesi, Kur’an’ın benimsediği veya bildirdiği bir gerçeklik olmaktan çok, Câhiliye örfünde var olan bir inanış olması daha muhtemeldir.
Satanizm başlığı altında da ifade edildiği gibi, cinlerin ve şeytanların insanlara vesvese ve telkinde bulunma dışında zorlayıcı bir etkileri bulunmamaktadır. Allah’ın huzurundan kovulan şeytana, insanları vesvese vererek yoldan çıkarmak üzere kıyamete kadar mühlet tanınmıştı. Dolayısıyla sağlam bir inanca ve güçlü bir karaktere sahip insanlar üzerinde şeytanın hiçbir tesiri olmayacaktır. Çünkü şeytanlar ve cinler ancak kendi dostlarına, hakikati bırakıp da kendisine tabii, olanlara korku verebilir.
Kur’ânı Kerim, azgın cinler güruhundan olan şeytanların insanlara görünmeden onları gözleyeceği, sağından ve solundan, ardından ve önünden yaklaşarak onlara vesvese verip saptırabileceğini ifade etmiştir. Bu sebeple inanan insanlara, şeytanın vesvesesi geldiğinde Allah’a yönelmelerini, insan ve cin şeytanlarının her vesvese verişinde Allah’a sığınmalarını güçlü bir şekilde tavsiye eder.
Hz. Peygamber de cinlerin insanlar üzerindeki telkinlerinden kurtulmak ve onları tesirsiz hale getirmek için Felâk ve Nâs sûrelerini okumamızı istemiştir.58 Böylece Allah’a yönelip, ibadet ve taatle meşgul olarak, cinlerin ve şeytanların verdiği vesveseden korunmanın mümkün olduğu ifade edilmiştir. Bu tavsiye yalnızca insanlara yönelik de değildir.
Allah Teâlâ, “De ki: Ey rabbim! Şeytanların vesveselerinden sana sığınırım. Ey rabbim! Onların benim yanımda bulunmalarından da sana sığınırım.” 59 âyetiyle Hz. Peygamber’in de kendisine yönelmesini istemiş ve onları, tebliğlerine zarar verebilecek her türlü telkin ve yanıltmalarından korumuştur. Allah’a ve resulüne inanan müminler olarak bizlere, cinlerin ve şeytanların insanlar üzerinde hiçbir zorlayıcı tesiri olmadığının bilincinde olmak, tövbe ve istiğfar ile Allah’a sığınmak ve sabırla ibadete devam etmek gerekir.