Kehanet nedir? Kahinlik nedir? İslam’da kahinlik ve kehanet var mı?

Gaybi meseleleri ve olayların iç yüzünü bildiğini iddia eden ve gelecekte olacak olaylardan haber veren kişiye kâhin ve yaptığı işe de kehanet adı verilmektedir. Arrâf kelimesinin genel olarak kâhin teriminin eş anlamlısı olduğu düşünülse de, Râgıb elİsfahânî iki terim arasında ince bir ayırım yapmakta, kâhinin geçmişte olan olaylardan, arrâfın ise geleceğe ilişkin olaylarda haber verdiğini zikretmekte ve her ikisinin de bu haberlerinde zanna dayandıklarını ifade etmektedir.

Burada dikkat çeken husus ister verilen haber geçmişe, isterse geleceğe ait olsun, her ikisinde de gayba ilişkin haber verme söz konusudur. Bazı nefislerin cinlerle ve yıldızlarla kesbi olarak irtibata geçme özelliği olduğu düşünülmektedir. Beşerî ruhların cin ve şeytan gibi soyut varlıklarla ilişkiye girerek onlardan meydana gelecek olaylar hakkında bilgi edinmesi olarak da tanımlanmaktadır.18 Kâhinler; belli türden davranışların (riyazet) tekrarıyla kendinden geçip vecde/trans haline geçtiğinde, cin ve şeytan gibi ruhanî varlıklarla temasa geçtiğini ve onlardan bilgi aldığını iddia etmektedir. Oysa ki falcının tabi olması gereken böyle bir riyâzet ya da trans haline gerek yoktur. Bu yönüyle kehanet faldan farklıdır.

İslâm öncesi Arap toplumunda kâhinlik oldukça yaygındı ve insanların bireysel ve toplumsal hayatlarını düzenlemede önemli bir yer tutmaktaydı. Her kâhinin bir cini olduğuna ve onların da rahatlıkla cinlerle ve şeytanlarla iletişim kurduklarına inanılırdı. Önemli meselelerinin halledilmesinde kâhinler etkin rol oynarlardı. Onlara göre kâhinler dünyanın sevk ve idaresinde Tanrı’nın yardımcısı konumundaydılar ve mutluluğa erişmek kadar, kötülüklerden korunmak da onlar sayesinde mümkündü.

Her kâhinin bir cini vardı ve o cinler göklere çıkıp meleklerden bilgi çalarak kâhinlere bildirirlerdi. Bu ayrıcalıklı konumlarıyla kâhinler, ihtilâfların çözümü, rüyaların yorumlanması, hırsızlık ve adam öldürme gibi suçlarınaydınlatılması ve hastalıklara şifa aramada yegâne müracaat kaynağı konumundaydı. Kâhinlerin, gelecek felâketi de önceden haber verdiğine inanılırdı ve onlar yaptıkları bu işin karşılığında belli miktarda ücret de alırlardı.

Kur’an, kâhin kelimesine iki âyette yer vermişse de, her iki âyette de Kur’an ve Hz. Peygamber’e yöneltilen kâhinlik iddialarının reddedildiği görülmektedir. Âyetlerin ilkinde Hz. Peygamber’in bir mecnun ve kâhin olmadığı20 belirtilerek Resûlullah’a yönelik “kâhinlik” iddiaları reddedilerek cinlerin etkisinde olmadığı dile getirilmiş; ikinci âyette ise cin ve şeytanların vahye herhangi bir müdahalesinin olamayacağı ve dolayısıyla Kur’an’ın bir kâhinin sözü olmadığı21 ifade edilmiştir. Her iki âyette de hem Hz. Peygamber hem de ona indirilen Kur’an şeytanların, cinlerin ve kâhinlerin her türlü müdahalesinden tenzih edilmektedir.

Bazıları tarafından kâhinler ve peygamberlerin her ikisinin de gelecekten haber verdikleri ifade edilerek, kâhinler ile peygamberler arasında bir benzerlik kurulmaya çalışılmışsa da, mahiyetleri itibariyle aralarında bir benzerlik yoktur. Çünkü peygamberlerin getirdiği vahiy ve ortaya koyduğu bilginin kaynağı bizzat Allah’tır. Bu bilgi hakikate uygun olup, yalan olma ihtimali kesinlikle yoktur ve insanları doğru yola ulaştırma amacı taşır. Oysa ki kâhinlerin bilgi kaynakları cinler ve şeytanlardır. Cinler ve şeytanlar çoğu kere yaldızlı ve aldatıcı sözler telkin ettikleri22 ve bununla insanları yanlışa sevketmeyi hedeflediklerini Kur’an bize bildirmektedir. Dolayısıyla kâhinlerin verdiği bilgi, çoğu kere hakikate mutâbık değildir, aldatıcı ve yanıltıcıdır. Kaynağı cinler ve şeytanlar olan ve çoğu kere yanıltıcı olan bilgiyi bize ulaştıran kâhinlerin, hiçbir açıdan peygamberlere benzeyemeyeceği açıktır.

Şeytan ve cinlerin göklere kulak verdiği ve meleklerden bilgi aşırdığı ve kâhinlerin bilgisinin buna dayandığı dile getirilmektedir. Aslında önceleri cinlerin ve şeytanların gök âlemine kulak misafiri oluşunu Kur’an da doğrulamaktadır.23 Hz. Peygamber, kâhinlerin gaipten verdikleri haberlerin bir hakikatinin bulunmadığını ve dolayısıyla hiçbir değerinin olmadığını ifade etmiş ve kâhinlerin söylediklerinin bazılarının doğru çıkmasını ise, cinlerin göklerden bilgi çalmaya dönük kulak hırsızlığına dayandığını, ancak onların insanları yanıltmak için onu yalanla karıştırarak yaldızlı sözlerle kâhinlere aktardıklarını ifade etmiştir.

Hz. Peygamber’in nübüvvetiyle birlikte, artık gökten haber aşırma olayının son bulduğu,25 şeytanın Hz. Peygamber’e düşman kılındığı ve artık onların aldatmak için yaldızlı laflar fısıldayıp durdukları26 ve başka da bir tesirlerinin olmadığı ifade edilmektedir. Bu durumda, şeytanlar ve cinlerin göklerden bilgi aşırma imkânları kalmadığına göre, kâhinlerin Hz. Peygamber sonrası dönemde kehanete dayalı olarak verdikleri bilgilerin hakikatle bir ilgisi bulanmaktadır, tamamı insanları yanıltma amacına dönüktür. Ancak kâhinler, bu yalanlarını gizlemek için süslü ve yaldızlı bir dil kullanmakta ve çoğu kere de söylediklerini pekiştirmek için yeminler etmektedilerler.

Kur’an’a göre gayp bilgisi yalnızca Allah’a mahsustur. Allah’ın dışında peygamberler de dahil hiçbir varlık, eğer Allah bildirmediyse, gayba ait bilgi sahibi değildir. Daha önce ifade ettiğimiz gibi cinler ve şeytanlar da kesinlikle gaybı bilemezler ve gelecekten haber veremezler. Onların insanların geçmişleriyle ilgili kâhinlere verdiği bilgiler, onlar için gayp niteliğinde değillerdir. İddia edildiği üzere her kâhinin bir cini olsa ve onları haber kaynağı olarak kullanabilse yine de gelecekten haber veremezler. Çünkü cinler ve şeytanlar da gaybı bilmemektedir. Dolayısıyla kâhinlerin gelecekten haber verme iddiaları tamamıyla asılsız ve yalandır.

Diğer taraftan, Câhiliye Arapları’nın kâhinlere yarı tanrısal özellikler atfettikleri, pek çok meselelerinin hallinde onlara başvurdukları ve kötülüklerden korunmak için de kâhinlere sığındıkları bilinmektedir ki bu bir tür şirktir ve İslâm’ın tevhit inancına aykırıdır. Çünkü onlar yardım ve iyiliği Allah’tan istemek yerine kâhinlerden istemektedirler. Bu sebeple Hz. Peygamber kehanete dayalı gelecekten haber vermeyi ve kâhinliği kesinlikle reddetmiş, kâhinlere başvuran ve onları söylediklerinde tasdik eden kimselerin, Hz. Muhammed’e indirileni inkâr etmiş sayılacağını bildirmiştir.28

Bu durumda, gelecekle ilgili bilgi sahibi olmak için kâhinlere başvurma ve onların yapacakları esrarlı faaliyetlerle kötülüklerden korunacağını düşünme şeklindeki düşünceler, dinimizce kesinlikle yasaklanmıştır ve hiçbir dinî temeli yoktur. Günümüz topluluklarında da var olan bu türden uygulamaları bir çeşit bâtıl inanç ve hurafe olarak görmek yerinde olacaktır. Bu sebeple Hz. Peygamber kâhinlere başvurmayı kesin bir dille menetmiş ve bunun karşılığında ücret alınmasını da yasaklamıştır.