Ufo nedir? Ufoculuk nedir? Ufolar hakkında bilgiler neler? İslam’da ufo inancı nedir?

UFO’lar günümüz insanının gündemini meşgul eden konulardan biridir. Ülkemizde bile gazete haberlerinde kendine yer bulmakta ve her gün yeni bir UFO haberinin yer aldığına tanık olabilmekteyiz. Çoğu kere UFO’lar ispatlanmış bir gerçeklik gibi takdim edilmekte, varlığı ile ilgili çeşitli hikâyeler uydurulmaktadır. Bu haberler öylesine sıklıkla gündeme gelmektedir ki artık bu durum ufoculuk adıyla yeni bir akımın oluşmasına yol açmış ve bazı çevrelerce yeni bir din gibi sunulmaya çalışılmıştır.

Gökyüzünün ve uzayın derinlikleri ve orada yaşaması muhtemel varlıklar eskiden beri insanın dikkatini celbetmişse de, hiçbir semavî dinde yer almayan ve ortaya çıkışı oldukça yeni olan UFO’ların birer dinî hakikat gibi ortaya atılması ve bunun etrafında oluşan grupların yeralması ve buna bağlı bir inanç sisteminin oluşturulması oldukça yenidir. Bu durum inanan insanların kafalarında ciddi karışıklıklara yol açmakta ve inandığı değerleri bir bakıma belirsizliğe iten ve temel inançlarımızın çoğunun inkârına götüren ciddi bir risk taşımaktadır.

UFO, İngilizce “unidentified flying object” ifadesinin baş harflerinden oluşmakta olup, kısaca “tanımlanamayan uçan cisim” anlamına gelmektedir. Gökyüzünde uçarken görülen ancak uçak, uzay gemisi, helikopter, balon vb. şeklinde tanımlanamayan cisimlere UFO denilmektedir. Çağdaş bir fenomen olarak UFO, bir pilotun 1947 yılında bir dağ civarında dokuz uçan disk görmesiyle başladı. Gazete o zamanlar bunu “uçan fincan tabakları” olarak isimlendirdi. Ancak UFO, daha sonra uçan tanımlamayan cisim olarak tanındı ve günümüze kadar da öyle bilinmektedir.

1947’den sonra bazı ülkeler tarafındanulusal güvenlik açısından risk oluşturup oluşturmadıkları noktasındafonlar kurularak bilimsel araştırmalar yapılmış, ancak ciddi bir sonuca ulaşılamamıştır. Bununla birlikte uzaylıların evrenimizde yaşayıp yaşamadığı insan zihnini meşgul etmiş ve bunun üzerine filmler bile yapılmıştır. Çoğu kere UFO araştırmaları bilim kurgu ile karıştırılmışsa da ikisi aynı şey değildir. Çünkü bilim kurgu araştırma ve filmlerinden gelen uzaylı yaratıklar, yeryüzünü işgal edip insanlara zarar verirler, Oysa ki UFO’ların zararsız olup daha çok insanlara yardım etmek ve onları gelen bir felâketten kurtarmak istedikleri iddia edilmektedir.

Aslı itibariyle UFO’lar “tanımlanamayan uçan cisimler” olsa da, bazıları bunları uzaydan yeryüzünü ziyarete gelen uzaylı yaratıklar olarak tanımlamışlardır. İslâm dini başta olmak üzere pek çok inanç ve kültürde gökyüzü (uzay), aşkınlığın doğal bir sembolü olarak kabul edilmektedir. UFO dini olarak adlandırılan gruplarda da, uzaya özel bir önem atfedilmiş, uzaylı varlıkların mevcudiyeti ve onların yeryüzü ile ve insanlarla ilişkileri inanç sistemleriyle ilişkilendirilerek açıklanmaya çalışılmıştır.

Bu gruplarda uzaylı yaratıklar, sıradan varlıklar olarak değil, aksine olağanüstü güçlere sahip ve insanların zihnini okuyabilecek telepatik özelliklerde varlıklar olarak görülmüştür. İşte günümüzde belli türden organizasyonlara UFO dinleri adı verilmekte ve bu organizasyonların dinlerde mevcut olan aşkınlık, dünya görüşü, inançlar, kurtuluş ve ahlâk sistemlerini, kendi UFO inançlarına uygulayarak onu bir inanç sistemine dönüştürmeye çalışmaktadırlar. İşin başında bir küçük organizasyon olarak yola çıkan bu gruplar, sonrasında kendi inançlarının propagandasını yapabilecek çok boyutlu teşkilâtlara ulaşmışlardır. Diğer bazı UFO grupları ise kişisel gelişimini esas almış olup, dinlerdeki pek çok unsura sahip değillerdir.

Çağdaş UFO dinlerinin yükselişi 1940’lara Kenneth Arnold’a kadar gider. Kendisi bir pilot olan Arnold, gökyüzünde uçan cisimler gördüğünü rapor etmiştir. 1952 yılında ise Gegorge Adamski yeni bir dönem başlatmış ve kendisinin uzaylılarla insanlar arasında iletişimi sağlamak üzere görevlendirildiğini iddia etmiştir. Aslında Adamski, dinî organizasyon anlamına gelebilecek bir sistem ortaya koymamıştır. Ancak o, uzaylıların insan ırkına getirdikleri bilgi ve hikmete ilgi duyan pek çok insanın dikkatini çekmeyi başarmıştır. Bu, belli bir amaç üzerine birleşen bir organizasyonun teşekkülüne yol açmıştır. Onun öğretilerini yayan birkaç organizasyon, daha sonra onun takipçileri tarafından kurulmuştur ki bunların en büyüğü Geogre Adamski Vakfıdır. Bu kuruluş, özellikle 1950’lerden sonra dinî eğilimli gruplar arasında yaygınlaşmıştır.

Bu grupların liderleri uzaylılarla iletişim kurduklarını, hatta bu uzaylıların gezegenlerini ziyaret ettiklerini ve oralarda insan ırkının henüz ulaşamadığı çok ileri bir medeniyet gördüklerini iddia etmişlerdir. Liderlerinin bir kısmı karizmatik ve büyüsel özellikleri olan insanlardır ve etraflarında pek çok insan toplayarak kültler oluşturmuşlardır. Zamanla onlar, mesaj ve öğretilerini seçilmiş medyum ve kâhinlerle yayan uzaylılarla iletişim kurulabileceğini kabul eden bireylerin oluşturduğu elit bir grup haline gelmişlerdir. Yeni bazı UFO dinlerinin öğretileri büyük ölçüde doğu dinî kültürlerinde yer alan karma ve reenkarnasyon inançlarından esinlenmişlerdir.

UFO gruplarının ortaya koyduğu dünya görüşünün, geleneksel dinlerin dünya görüşünden daha kapsamlı olduğu iddia edilmektedir. Çünkü onlar, dünya görüşlerini açıklamada çağdaş astronomik gelişmeleri dikkate almakta ve diğer gezegenlerde yaşadığını iddia ettikleri akıllı yaratıkları da dünya görüşlerine dahil ettiklerini ileri sürmektedirler. UFO dinleri herhangi bir şekilde evrenin kökeni konusunda bazı görüşler ileri sürseler de, onlar çoğunlukla yeryüzündeki insan ırkı ve onun yaşam koşullarının kaynağı ile ilgili teorilerle yakından ilgilenirler. Bazıları yeryüzündeki hayatın, diğer gezegenden gelen varlıklar tarafından, onların DNA bilgilerine dayanarak meydana getirildiğini kabul ederler. Aynı yaklaşım Erich von Daniken tarafından Tanrıların Arabaları isimli eserde de savulmuştur.

Bir UFO dini için, uzaylılarla iletişim kurmanın, gelişmenin ve kurtuluşa ermenin tek yolu olduğu inancı merkezi konumdadır. Adamski’nin öğretileri uzaylıları, “dost canlısı, zeki, anlayışlı ve merhametli” olarak tanımlar ve insanlara yardım ve yeryüzünü felâketlerden koruma bu uzaylı yaratıkların temel hedefi olarak tanımlanır. Hatta yeryüzündeki enerji ve çevre krizi gibi felâketleri de yine bu sevimli yaratıklar çözebileceklerdir.

UFO dinlerinin inanç sistemi çoğu kere “new age hareketi” olarak tanımlanmıştır ve büyük ölçüde diğer inanç sistemlerinden derleme yoluyla oluşturulmuştur. 1997’de Tayvan’dan Kuzey Amerika’ya göç eden Chen Tao, Budist, Taoist ve apokaliptik hıristiyan inançları karışımının tipik örneğini oluşturur. UFO dinlerinin hepsinde ortak özellik, kurucularının uzaylılarla iletişim kurulabileceğini kabul etmiş olmalarıdır. Tanrı’nın peygamberlere mesajını bildirdiği tek tanrılı dinlerde olduğu gibi, uzaylılar, seçilmiş bazı bireylere yakınlık göstermektedirler ve bunlar insan ırkına gönderilmiş elçiler gibidirler.

Ufoculuk üzerine kurulu hareketlerden birisi de “Raelyen hareketi”dir. Ancak Raelyen hareketinde diğer UFO dinlerinde olduğu gibi Tanrı’ya veya insan üstü varlıklara inanma söz konusu değildir ve onlar için bu bir önem taşımamaktadır.

UFO dinleri başka inançlardan derleme yoluyla inanç sistemlerini oluşturmuş ve kendilerince ölüm sonrası hayat (eskatoloji) felsefesi bile geliştirmişlerdir. Onlara göre ölüm sonrası, uzaylıların yeryüzüne fiilî olarak gelmeleri ve yeryüzü cennetini inşa etmeleri olarak görülmektedir. Uzaylıların yeryüzüne geliş tarihi belirtilmemekte ve ancak bunun tarihinin çok yakın olmasının ümit edildiğini ifade etmektedirler. Ancak Realyenler yeryüzü cennetinin inşa tarihini 2020 olarak vermektedirler. Bazıları da belli bir tarih vermeyip bunu insanoğlunun hazır bulunuşluğuna bağlamaktadırlar. İnsanlar hazır olduğunda uzaylılar yeryüzüne geleceklerdir.

Bununla birlikte bazıları kendilerini bir din gibi tanımlayıp inanç sistemlerini oluşturmuşlarsa da, pek çok UFO grubu, kendilerini din olarak tanımlamak istemezler. UFO dinlerinin varlığı, 1997 yılında bir grubun daha üst varlık düzlemine geçmek için topluca intihar edişine kadar pek çok insanın dikkatini bile çekmemiştir. Bu olaya kadar Ufoculuk mâsum bir inanç olarak görülse de, bu tarihten sonra bunun insanlık için tehlikeli olabileceği düşünülmeye başlanmıştır.

Görüldüğü gibi Ufoculuk kendini bir din gibi takdim etmeye çalışsa da, gerçekte bir din değildir ve bir kısmında da Tanrı inancı bile mevcut değildir. Kendilerine özgü inanç sistemleri veya ölüm sonrası inanışları yoktur. Bilimsel alandaki ve özellikle de astronomi alanındaki gelişmeleri kendi düşüncelerini desteklemek için yorumlayan ufocular, görüşlerini desteklemek için bazı kehanetler ortaya atmakta ise de, bunların çoğu geçen zaman için de boş çıkmıştır. Meselâ uzaylıların yeryüzüne geliş tarihini 2000’li yıllar olarak açıklayan bazı gruplar, bu gerçekleşmeyince de tarihi 2020’li yıllara geri çekmişlerdir.

Realyenler, 2003’lü yıllarda bilim adamlarının insan kopyaladığını iddia etmiş ve bunun ebedî hayat için ilk adım olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu iddia bilim adamları tarafından yalanlanmış olmasına rağmen yıllarca tartışılmaya devam etmiştir. Ancak kendi düşüncelerini desteklemek için ortaya attıkları bilimsel veriler ve kehanet doğru çıkmayınca, gruplardan kopmalar yaşanmıştır. Bu durum, düşüncelerinin bilim tarafından destelendiği şeklinde iddialarını boşa çıkarmıştır.

Ayrıca “tanımlanamayan uçan cisimler” göründüğü anda tanımlanamasalar da, daha sonra yapılan araştırmalarda onların tanımlanabilmeleri ve mâkul şekilde açıklanabilmeleri mümkündür. Bunların uzaylılar oluşunu ileri sürmek için elimizde hiçbir ciddi delil mevcut değildir. Bugünün tekniğiyle bunların ne olduklarının tespit edilememesi de mümkün değildir. Bu cisimler ilk defa görüldüklerinde bunların ne olduğu araştırılmış ve neticede görülen oval şeylerin, bulutların içindeki buz kristallerinden yansıyan ışık topları olduğu anlaşılmıştır.

Bugün bazı savaş uçaklarının uçan daire şeklinde olduğu bilindiğine göre, bu durum, gelişmiş ülkelerin teknoloji yarışında ulaştıkları düzeyi “UFO” örtüsü altında gizleme çabalarıyla ilişkili olması da kuvvetle muhtemeldir.

Ufoculuğun dünya genelinde taraftar kitlesi olduğu gibi ülkemizde de buna ilgi duyanlar olmuş, dernekler kurulmuş ve kongreler tertiplenmiştir. UFO haberleri ülkemiz basınında da yer bulmuş, filmlere konu olmuş ve hatta dinî temelleri aranmaya başlanmıştır. Kur’an’da UFO’ların varlığına delâlet eden açık bir âyet olmamakla birlikte, yine de pek çok âyet UFO’ların varlığını destekleyecek şekilde yorumlanmış ve buna dayanarak da UFO’ların varlığı dinî açıdan teyit edilen tartışılmaz bir hakikat gibi sunulmaya çalışılmıştır.

UFO’ların varlığına delil olarak kullanılan âyetlerin bir kısmında “yedi gök, yer ve onların içinde bulunanlar”ın41 Allah’ı tesbih ettiği, “göklerde ve yerde bulunan canlıların Allah’a secde”42 ettiği ifade edilmekte, Allah’ın “gökleri, yeri ve bu ikisi arasında bulunan canlıları”43 yarattığı dile getirilmektedir. Bu âyetlerde Allah’ın yeryüzünde olduğu gibi gökte hayat sahibi varlıklar yarattığını ve “gökleri ve yeri yaratan Allah’ın onun bir benzerini yaratmaya da kadir” olduğu âyetiyle bunu teyit ettiğini dile getirerek, bu âyetleri uzaylıların varlığına delil olarak kullanmaktadırlar. Bu âyetlerde, Allah nasıl yeryüzünü yaratıp orada yaşayanlara hayat vermişse, aynı şekilde başka sistemlerde başka canlılar yaratıp onlara da hayat verebileceğine işaret edildiğini düşünmektedirler.

Bu âyetlerde Allah’ın yerde ve gökte hayat sahibi varlıklardan söz ettiği gerçek olmakla birlikte, bunun uzaylılar olduğuna ilişkin hiçbir açık delil mevcut değildir. Zira sema kavramı dinî düşünce içinde bir mekândan çok yüceliği temsil etmesi bir tarafa, orada var olması muhtemel varlıkların da yine oraya has ve Allah’ı tesbih etmekle görevli melekler ve ruhanî varlıklar olması daha kuvvetle muhtemeldir. Eğer bunlar dışında sözüm ona uzaylılar mevcutsa, bunlar merhametli ve insanların iyiliklerini düşünen varlıklarsa, niçin bir an önce insanların yardımına koşmadıkları ve çoğu kere de vermiş oldukları sözde bilgilerin niçin doğru çıkmadığı da açıklanmaya muhtaç görünüyor.

Ayrıca Allah’ın göklerde sözünü ettiği varlıkların uzaylılar olarak tanımlanması ve bunun bir anlamda melek inancının yerine ikame edilmesi, meleklere olan inancın saptırılması ve son anlamda inkârı anlamına geleceği de unutulmamalıdır. Melek inancının inkârı ise peygamber ve kitaplara olan inancı da tahrif eder ki bu bütün semavî dinlerin yok sayılması anlamına gelir. Bu açıdan bakıldığında UFO inancı ve buna bağlı olarak geliştirilen UFO dini, semavî dinlerin alternatifi olarak takdim edilen ve onların çarpıtılmasına yol açan, aslı ve hakikati olmayan uydurma bir inançtır.

Ayrıca Adamski’nin iddia ettiği gibi, eğer uzaylılardan mesaj alma ve onları insanlara iletme görevi kendisine verildiyse, bu bir anlamda semavî dinlerdeki vahiy, peygamberlik kavramının yok sayılması anlamına gelir. Çünkü burada vahyin sahibi uzaylılar olmakta ve tebliğ görevi de kendini bir anlamda peygamber yerine koyan Adamski’ye düşmektedir. UFO dinlerine yakından bakıldığında, pek çok âyeti, bağlamlarından kopuk ve tamamıyla kendi düşüncelerini destekler tarzda yorumladıkları ve semavî dinlerden aldıkları vahiy, peygamberlik gibi kavramları düşüncelerine eklemleyerek kendi inanç sistemlerini oluşturmaya çalıştıkları açıkça görülmektedir.

Semavî dinlerde peygamberleri tebliğle görevlendiren yüce bir yaratıcı iken, UFO dinlerinde bu görev hayalî uzaylı varlıklara havale edilmektedir ki bu açıkça bütün semavî dinlerin ortak tarafı olan tevhit inancına aykırıdır. İslâm inancına göre bu açık bir şirk olduğu gibi, aynı zamanda Hz. Peygamber’in nübüvvetiyle birlikte peygamberlik kurumu son bulduğuna göre, böyle bir şeyin gerçekleşebilmesi teknik olarak da mümkün görünmemektedir. Dolayısıyla UFO dinlerinin anladığı şekilde ne uzaylılar ne de onların yeryüzüne inişi anlamına gelen ve “tanrıların arabaları” ya da UFO olarak adlandırılan düşüncelere İslâm inancında yer yoktur ve Merih’te veya başka bir gezegende müslüman kardeşlerimiz mevcut değildir.

Diğer taraftan UFO kısaltması, özü itibariyle ne uzaylıların ne de onların arabalarının mevcudiyetini gösteren bir haldir. Zira terim “tanımlanamayan uçan cisim” demektir. Dolayısıyla gökyüzünde görülen ve uçan her cisim UFO kapsamına girebilir. Bunun bir uzay gemisi veya uzaylıya ait olması zorunlu değildir. Gökyüzündeki bir balon veya yanarak uçan bir fenerin de, eğer görüldüğünde ne olduğu anlaşılmıyorsa ve tanımlanamıyorsa UFO kapsamına gireceği açıktır. Dolayısıyla UFO ifadesine, uzaylıların araçları anlamını yüklemek, kelimenin aslına uygun olmayan, genişletilmiş ve çarpıtılmış bir yorumdur.

Ayrıca ilk bakışta tanımlanamayan uçan nesnelerin, daha yakın inceleme ve araştırmalar sonunda tanınması, mâkul bir şekilde açıklandığına da sıklıkla rastlamaktayız. Meselâ Konya’da çekilen bir resim başlangıçta UFO olarak tanımlanmışsa da, yapılan incelemeler sonucunda sokak lambasının ufukta oluşturduğu görüntünün fotoğraf makinesinin kadrajına giren bir yansıması olduğu anlaşılmıştır.44 UFO ile ilgili tartışmaların 1950’li yıllardan sonra ortaya çıktığı bilindiğine göre, iddia edildiği gibi yardımsever uzaylıların insanlara yardım etmek için niçin bu tarihe kadar bekledikleri açıklanmaya muhtaçtır.

Sonuç olarak UFO’lar, varlığı ne bilimsel olarak ne de dinî açıdan ispatlanabilen, ancak insanların zihinlerini ve gazetelerin gündemlerini meşgul etmeyi sürdüren hayalî varlıklar olarak görülebilir. Varlıkları, bütün bu yöndeki çabalara rağmen hâlâ ispatlanabilmiş değildir. Bilimsel gelişmeler ve dinî inançlardan hareketle sağlanmaya çalışılan destek ise, gerçek olmayıp her iki alandaki verilerin çarpıtılması ve tuhaf bir şekilde yorumlanmasıyla elde edilmektedir ki bu anlaşılabilir değildir.