Din-bilim çatışması iddiasında en fazla öne çıkarılan konu hiç şüphesiz evrim teorisidir. Büyük resme bakıldığında aslında bu konunun dinin doğruluğu veya Allah’ın varlığı tartışması ile ilişkilendirilmesinin zorunlu olmadığı görülecektir. Burada evrim teorisinin doğruluğu ya da yanlışlığının Allah’ın ve dinin varlığı ya da yokluğuna dair bir mesele olmadığı iddia edilecektir. Evrim teorisinin doğru olması durumunda İslam inancı açısından bir sorun teşkil etmediği ifade edilmeye çalışılacaktır. Esasen insanları, canlılığı ya Allah yaratmıştır ya da canlılık evrim ile kendiliğinden oluşmuştur şeklindeki iki seçenekten birini kabul etmeye zorlayan mantık son derece hatalıdır. Bu iddia ya Allah vardır ya da evrim teorisi doğrudur şeklinde de ifade edilmektedir ki bu da aynı şekilde hatalı bir yaklaşımdır.
Bir inanan açısından evrim teorisinin doğruluğu ya da yanlışlığının Allah’ın varlığı ya da yokluğu ile ilgili bir mesele olmaması gerekir. Bu ancak Allah-Evren ilişkisi açısından Allah’ın canlıları hangi yöntem ile yarattığının anlaşılma çabası olarak görülmelidir. Bilimsel açıdan da böyle olmalıdır. Bugün bilim bize canlılığın kesin olarak evrimsel bir süreç ile oluştuğunu ispat etse de buradan hareketle Allah’ın olmadığı sonucunu çıkarmak mümkün değildir.
Ateist materyalist bakış açısında yaratıcı kabul edilmediği için, bu görüşün canlılığın oluşumunun doğanın bir kazası sonucu evrimsel bir süreç ile oluştuğunu iddia etmek dışında bir alternatifi bulunmamaktadır. Ancak teizm açısından Allah’ın varlığı kabul edildikten sonra Allah’ın canlılığı ne şekilde var ettiği, inanan bir insan açısından problem edilecek bir konu değildir. Allah isterse aşamalı gelişmeci bir süreç ile evrim mekanizmasını işleterek, isterse de bir anda tüm canlıları var ederek yaşamı başlatabilir. Allah’ın sanatı açısından her iki durum da hayranlık vericidir. Darwin’in de Türlerin Kökeni’nde ifade ettiği gibi evrim yoluyla yaratılma basit bir eylem değil ancak bir muhteşemlik olarak görülebilir. Bu tür bir yaratılış Allah’ın yüceliğinden bir şey götürmeyecek, yaratılışın değerini azaltmayacaktır.
Bu noktada inanan insanların bu tür sorulara verdikleri cevapları incelemek gerekir. Kur’an, yaratılışın başlangıcı ile ilgili olarak yeryüzünde incelemeler yaparak yaratılışın nasıl başladığına tanıklık etmemizi söylemektedir. Allah, dış dünya hakkında bilgi edinme görev ve sorumluluğunu insana yüklemektedir. Bu ayetin bir gereği olarak bilimin verilerini kullanmak suretiyle Allah’ın yaratılışı nasıl oluşturduğunu incelemek aynı zamanda dini bir eylemdir. Bu nedenle tarih boyunca birçok Müslüman, evrim teorisinin ikna eden bir teori olması durumunda ondan şüphe etmenin dini bir tutum olmadığına inanmıştır.
Evrim teorisinin bazı dindarlar tarafından reddedildiği doğru olmakla birlikte, insanlara evrim teorisi diye sunulan tezin çoğu zaman evrim teorisinin doğa dışında bir gerçeklik olmadığını iddia eden natüralist versiyonu olduğu da bir gerçektir. Natüralist çevreler tarafından insanın kör süreçler tarafından, tamamen şans eseri oluştuğu iddiası evrim teorisiymiş gibi sunulmaya çalışılmaktadır. Dini çevrelerin evrim teorisine karşı çıkarken asıl kaygılarının, evrim teorisinden ziyade evrim teorisi üzerinden materyalizmin veya ateizmin tezlerinin kabul ettirilmeye çalışılması olmalıdır. Evrim teorisinin dinleri reddettiğini desteklemeye çalışan birçok kitap ve makale kaleme alınmıştır. Oysa bu iddia tam anlamıyla metafiziksel bir iddiadır ve bu iddiayı deneysel olarak sınamak mümkün değildir. İnsanın doğal seçilim ve mutasyonlar yoluyla doğal bir çerçevede oluştuğu tezi, teizmin canlılığın varoluşuna dair tezleri ile çelişmez. Darwin’den çok önce yaşamış olan kimi İslam âlimlerinin evrim teorisine çok benzeyen teoriler ortaya attıklarını görmek mümkündür. Bu teoriler sekiz ile onaltıncı yüzyıl arasında Nazzam, Cahız, Biruni, İbn Tufeyl, El Maksidi, El Zencani, Kınalızade Ali Efendi gibi çok sayıda dindar İslam âlimi tarafından savunulmuştur. İslam âlimlerinin bu çabalarını boş veya tesadüfi bir uğraş olarak değerlendirmek hatalıdır. Zira Müslümanların kutsal kitabı olan Kur’an’ın birçok ayetinde yaratılış üzerine düşünmek farz kılınmıştır.
Kur’an’a baktığımızda yaratılışla ilgili teknik detaylara rastlamayız. İslam dini, insanın hangi süreçlerle yaratıldığı konusunda kesin hükümler vermemektedir. Dolayısıyla İslam dininin evrim teorisine yönelik bir düşmanlığı yoktur. İslam dini, deneysel kanıtların bizi götürdüğü bilimsel bilgiler ile uyumludur. Nitekim evrim-din çekişmesi diye sunulan şey, yukarıda da belirtildiği gibi natüralizm ile din arasındaki çekişmedir. Bazı biyologlar, dünya görüşleri olan natüralizmi evrim teorisine sokmaya ve bu şekilde dine karşı bir cephe almaya çalışmaktadır. Bu durum ise evrim teorisi ile din arasında bir çekişme varmış görüntüsü vermektedir. Nitekim başta insan genomu projesi başkanı Francis Collins olmak üzere birçok saygın biyolog, evrim teorisine dayatılmaya çalışılan natüralist yorumu eleştirmekte, evrimle teizmin uyumlu olduğunu savunmaktadır. Theodore Dobzhansky ve Alfred Wallace gibi önemli bazı evrimsel biyologlar aynı zamanda Allah’a ve dine inanan kişilerdir. Yine Türkiye’nin Nobel ödüllü bilim adamı Aziz Sancar hem Allah’ın varlığına inandığını hem de evrim teorisinin doğru olduğunu düşündüğünü ifade etmiştir.
Bilim insanlarının canlılığın evrimsel sürecine dair açıklamalarını hiç incelemeden evrime karşı çıkmak ve bunu Allah’ın ve dinin varlığına bir tehdit olarak değerlendirmek son derece hatalı bir yaklaşım olacaktır. İnananların, “Allah istese de insanı başka canlılardan evrimleştirerek yaratamaz” gibi bir iddiada bulunmasının mutlak güçlü bir Allah anlayışı ile bağdaşmadığı açıktır. Allah’ın insanı sadece belli bir şekilde yaratacağı yönündeki şartlanma Allah’ın üzerinde yasalar olduğunu ve Allah’ın bu yasalara uyması gerektiğini iddia etmektedir. Ancak İslam inancına göre Allah dilediğini yapmaya kadirdir. Dilerse insanı evrim gibi doğal süreçlerle de yaratabilir. Hatta Allah doğal süreçleri kullanarak insanları dine hazır bir biyolojik ve fizyolojik donanım ile yaratmış da olabilir.
Dolayısıyla bu konuda verilen bilginin sınırlarının farkında olmak ve Allah’ın canlıları yaratma sürecini nasıl başlattığı ve ne şekilde devam ettirdiği hakkında Kur’an’ın açıklama yapmadığını kabul etmek gerekir. Bu durum da Kur’an’ın bilinçli suskunluklarından biridir çünkü az önce de dikkat çekildiği gibi Allah, yaratılışın nasıl başladığını anlama ve araştırma görevini insana yüklemiştir. Öte taraftan evrimi, teizm inancının bir alternatifi ve mutlak bilimsel bir gerçeklik olarak sunmak ve buradan hareketle Allah’ın var olmadığının ispatlanabileceğine inanmak da doğru değildir. Evrimi, bir çeşit dogmaya dönüştürmemek gerekir. Bilimsel çalışmaların mutlaka dinsel birtakım sonuçlar çıkarmasını beklemek doğru değildir. Dolayısıyla evrim teorisini teizm ve ateizm tartışmasının dışına çıkarmak, canlılığın kökenine dair yapılan araştırmaların daha sağlıklı bir zeminde ve ideolojik beklentilerden uzak bir şekilde gerçekleşmesini sağlayacaktır. Ortaya çıkan bilimsel sonuçlar varsa bu sonuçlar hem teistler hem de ateistler tarafından kullanılabilir ama evrim teorisi doğrudan ateizmi ya da teizmi destekleyen bir teori olarak görülmemelidir. Teoriden Allah’ın varlığının veya yokluğunun ispatlanmasını beklemek teoriye sınırlarını aşan bir güç yüklemek olacaktır. Zaten Darwin de evrim teorisini yaratılışın alternatifi olarak konumlandırmadığı gibi bu teorinin Allah inancına aykırı olduğunu savunuyor da değildi.
Emre Dorman