Şefaat kavramı, ahirette peygamberlerin ve kendilerine izin verilen kimselerin müminlerin bağışlanması için Allah katında niyazda bulunmaları anlamında kullanılan bir terimdir. Yani bir anlamda hesap günü birilerine yardım etmek demektir. Kur’an’da geçen şefaat kavramının, rivayetlerin etkisi ile çarpıtıldığını görmek mümkündür. Kur’an’da şefaat ile ilgili ayetlerin tamamına yakını olumsuz anlamda kullanılmaktadır. Tek bir ayette bile peygamberimizin hesap günü şefaatçi (yardımcı) olacağına dair bir ifade yer almıyorken Müslümanların
büyük çoğunluğunun inancına göre peygamberimiz ahirette bize şefaat edecektir. Bunun yanında sadece peygamberimizin ve diğer peygamberlerin değil, evliya, asfiya ve şehitlerin de Allah’ın onlara bahşettiği seviyede derecelerine göre şefaat edecekleri iddia edilmiştir.
Birçok insanın bir tarikata girmesi ve bir şeyhe bağlanması, o şeyhin ahirette kendisine şefaat edeceğine, hesabının kolay olmasında ya da günahlarının affedilmesinde ona yardımcı olacağına inanması sebebiyledir. Oysa ayetlere bakıldığında herkesin eksiksiz bir şekilde amellerinin karşılığını alacağı yani kurtulmanın torpile değil hak etmeye bağlı olduğu görülecektir. Bununla birlikte ayetler açık bir şekilde o gün kimsenin kimseye bir faydasının olmayacağını, şefaatin tümden ve yalnız Allah’a ait olduğunu ortaya koymaktadır. Fatiha Suresi’nde din gününün tek sahibinin Allah olduğu ifade edilir. O gün kimsenin kimseye yardım etmesinin mümkün olmadığı bir gündür. Dolayısıyla din gününde Allah’tan başka kimsenin söz hakkı yoktur. Bu ayetlere rağmen Allah’ın, hakkında cehennem azabı hükmü verdiği kişilerin, peygamberimizin devreye girmesi yani o kişilere şefaat etmesi sebebiyle kurtulacağı iddia edilir. Oysa Kur’an ayetleri bunun mümkün olmadığını açıkça bildirir. Yine Kur’an ayetleri, hiç kimsenin şefaatinin kabul edilmeyeceği ve kimsenin yardım göremeyeceği hesap gününe karşı duyarlı olunup sakınılması konusunda uyarıda bulunur.
Allah mutlak adalet, sonsuz rahmet ve merhamet sahibi, yaptığı her işi ve hükümleri hikmet dolu, yarattığı kulunu herkesten daha iyi bilen ve neyi hak ettiğine herkesten daha adil bir şekilde karar verecek olandır. Buna rağmen hesap günü hakkında hüküm verdiği insanlara birilerinin şefaatte bulunacağına inanmak, Allah’ın söz konusu sıfatlarını hiçe saymak ve şefaatte bulunacağına inanılan kişileri, Allah’tan daha merhametli saymak demektir. Ayetler bu gerçeği görüp öğüt alınmasını söyler ve Allah’tan başka bir destekçi de şefaatçi de bulunmadığını hatırlatır. Allah’ın kullarına zulmetme ihtimali yoktur. Herkese hak ettiği eksiksiz olarak verilecektir. Sanki Allah kullarına haksızlık etmiş gibi birilerinin araya girerek bu haksızlığı telafi edeceğini düşünmek söz konusu değildir. Birilerinin Allah katında insanlara şefaatçi olacağına dayanak bulmak için bazı ayetlerin anlamından saptırılarak tercüme edildiği görülebilir. “O’nun (Allah’ın) huzurunda, izin verdiği kimseden başkasına şefaat (yardım) yarar sağlamaz.” mealindeki ayet “Kendisine izin verdiği kimseden başkasının şefaati fayda vermez.” şeklinde tercüme edilmek suretiyle sanki hesap günü birilerine şefaat etme yetkisinin verileceği gibi bir anlam çıkarılmak istenmektedir. Benzer bir durumun “O gün Rahman’ın izin verdiği ve sözünden razı olduğundan başkasına şefaat (yardım) yarar sağlayamayacaktır.” mealindeki ayete “O gün, Rahman’ın izin verdiği ve sözünden razı olduğu kimseden başkasının şefaati fayda vermez/yarar sağlamaz.” şeklinde verilen anlamda da görülmesi mümkündür. Oysa ayetlerde şefaat edecek kimselerden değil Allah’ın izin verdiği kimseden başkasına şefaatin fayda vermeyeceğinden, bu şefaatin de yalnız Allah’a ait olduğundan söz edilmektedir. Allah iman edip salih ameller üreten kullarının hesaplarını kolaylaştıracak ve yalnız bu kullar için Allah’ın şefaati söz konusu olacaktır. Dolayısıyla bu türden ayetlerin “Şefaat, tümden ve sadece Allah’ındır.” ayeti üzerinden anlamak gerekir.
İnsanların bir kısmı iman ile inkâr arasında bir sınırda Allah’a kulluk etmekte, kendisine bir iyilik dokunursa bununla huzur bulmakta, ağır bir imtihana uğradığında ise dinden yüz çevirmektedir. Allah’ın peşi sıra kendisine yararı da zararı da dokunamayacak hatta zararı yararından daha fazla olacak şeylere yalvarır. Oysa gerçek anlamda iman edip iyi işler yapanlar Allah tarafından altlarından ırmaklar akan cennetlere yerleştireceklerdir. Yani Allah tarafından kendilerine yardım edilecektir. İnanan insanların yalnız Allah’a kulluk etmesi, hem dünyada hem de ahirette yalnız O’nun yardım ve desteğini beklemesi gerekir. İnananların, Allah’ın, dünya ve ahirette kendisine asla yardım etmeyeceğini sanan kimselerin bu sanıları ile düştükleri hatalara düşmemesi gerekir.
Mahşerde, hesap günü Allah’tan başka dostun da şefaatçinin de olmadığı açık bir şekilde ifade edilir. Aynı şekilde o gün hiç kimsenin bir başkasının borcunu ödeyemeyeceği ve kimsenin şefaatinin kabul edilmeyeceği açıkça söylenir. Ayetler dikkatli bir şekilde okunduğunda peygamberlerin hesap günü şefaat değil, tebliğ etmek üzere kendilerine indirilen vahiy ile ümmetleri aleyhinde tanıklık edecekleri görülür. Yine hesap günü şefaat tümden ve yalnızca Allah’a ait olduğu için peygamberimiz de dâhil hiç kimse bizim için şefaat edemese de bildiğimiz bir şey vardır ki o da peygamberimizin, Kur’an’ı terk eden toplumunu şikâyet edeceğidir. Dolayısıyla peygamberimizin şefaatçi olacağına dair bir ayet olmasa da şikâyetçi olacağına dair ayet vardır. Peygamberler insanlara aracılık etmek için değil yalnızca Allah’ın ayetlerini tebliğ ederek gerçekten haber vermek ve uyarıcı olmak için gönderilir. Ancak insanların çoğu bu gerçeği anlamamakta ısrar etmektedir.
Emre Dorman