Bilindiği gibi Kur’an’ın orijinal dili, Arapçadır. Şayet Kur’an başka bir dilde indirilmiş olsaydı bu soru aynı şekilde “Kur’an neden falanca dilde indirilmiştir?” şeklinde sorulacaktı. Ya da “Neden bu kadar çok dil var ve insanlar neden tek bir dil konuşmamaktadır?” türünden de sorular sorulabilir. Kur’an bir dilde indirilecekti ve Allah, Kur’an’ı Arap dilinde indirmeyi diledi. Şüphesiz bu dilin seçilmesinin kendi içinde hikmetleri vardır. Kur’an’daki ifadesiyle insanlık için kurulan ilk ev, Mekke’deki Kâbe’dir. Kâbe, İslam inanç sisteminin en önde gelen temsilcilerinden biri olan ve kendisinden sonra gelen Hz. Musa, Hz. İsa ve Hz. Muhammed’in ortak atası olan Hz. İbrahim ve oğlu tarafından inşa edilmiştir. Zaman içinde Kâbe’de, İslam inancının en temel mesajı olan tevhid ilkesi çiğnenmiş ve insanlar Allah ile birlikte başka ilahlar edinmişlerdir. Peygamberimizin elçi olarak seçildiği dönemde Kâbe’nin yönetim ve tasarrufunu elinde tutan toplum, ana dili Arapça olan bir toplumdur. Peygamberimiz bu toplum içinden seçilmiştir. İnsanlık için kurulan ilk ev olan Kâbe, bu sapkınlık ve zulümden kurtarılmıştır. İnsanlığa yapılan son çağrının ilk sesleri Mekke’den yükselmiş ve Arapça olarak ilan edilmiştir.
Arapça, kutsal bir dil değildir. Hiçbir dil, kutsal değildir. Kutsal olan Allah’ın sözleridir. Kur’an’ın dili Arapçadır ancak anlamı ilahi mesajları içermesi sebebiyle tüm insanlara hitapta ve davette bulunan ortak bir dildedir. İçeriği açısından daha zengin ya da daha sınırlı kabul edilebilecek diller olsa da dillerin birbirlerine üstünlükleri yoktur. Farklı dillerin olması Allah’ın ayetlerindendir. Allah, daha önceki kutsal kitapları da vahyin indirildiği toplumun dili ile göndermiştir. Tevrat ve Zebur’un İbranice olarak vahyedildiği bilinmektedir. İncil’in ise İbranice ya da Aramice olarak vahyedildiği tahmin edilmektedir.
Burada önemli olan vahyin, gönderildiği ve ilk olarak muhatap alındığı toplumun dilinde olmasıdır. Çünkü Allah’tan gelen mesajın öncelikle insanlar tarafından anlaşılması gerekir. Bu yüzden Allah’ın emirlerinin iletilebilmesi ve en doğru biçimde anlaşılabilmesi için her resul kendi toplumunun dili ile gönderilmiştir.
Öncelikle ifade etmek gerekir ki inanan bir insanın her ne şekilde olursa olsun Allah’ın kelamı ile meşgul olması güzel bir şeydir. Burada asıl önemli olan, bu ilişkinin Kur’an’ın ortaya koyduğu şekilde nasıl olması gerektiğidir. “Kur’an’ı hiç anlamadan sadece Arapçasından okuyup seslendirmekle sevap kazanmak mümkün değildir.” şeklinde iddialarda bulunmak da doğru değildir. Bunu Allah bilir. Kur’an’dan hareketle söylenmesi gereken şey Kur’an’ın anlaşılmak ve doğru bir şekilde hayata yansıtılmak üzere gönderilmiş bir kitap olduğu gerçeği ve ancak bu şekilde Kur’an ile gönderiliş amacına uygun doğru bir ilişki kurulabileceğidir.
Allah katında hiçbir dilin bir başka dile üstünlüğü yoktur. Kur’an gibi muhteşem bir kitabı anlamını bilmeden okumak, bir anlamda Allah’ın sözlerini merak etmemek ya da dikkate almamak demektir. Şüphesiz Kur’an’ı sadece Arapçasından okuyan çoğu kişinin böyle bir amacı yoktur. Asıl sorun bu insanların, Kur’an’ın herkes tarafından anlaşılmayacak ve seslendirilmesinden sevap umulacak bir kitap olduğuna inandırılmış olmalarındadır.
Bu yanlış kabul ve hatayı fark etmek ve Müslümanlar olarak Kur’an ile doğru bir ilişki kurmak zorundayız. Kur’an’ın Arapça okunmasını kutsallaştırmak ya da sadece Arapça okunması gerektiğini düşünerek manasından uzak olmak bir insanın kendisine yapabileceği en büyük kötülüklerden biridir. Kur’an doğru şekilde tercüme edilerek mümkün olan her dilde insanların anlayarak okumalarına sunulmalıdır. Vahiy bir dilde gelecekti ve Kur’an Arap dilinde gelmiştir. Vahyedildiği toplumun anlaması için Arapça olarak inmiştir. Dili Arapça ama kendisi tüm insanlığa hitap eden bir mesaj olması sebebiyle evrenseldir. Bu ilahi ve evrensel mesajın tüm insanlığa ulaştırılması ve herkesin anladığı dilde bu mesaj ile buluşması gerekir.
Emre Dorman