Kur’an’dan herhangi bir yönetim şekli ya da sistemi çıkarmak mümkün değildir. Kur’an’da yönetimle ilgili temel ilkeler bulunur. Tüm sistemler bu ilkelere uygun oldukları oranda Allah’ın hoşnut olacağı birer sistem haline gelebilirler. Devlet; adalet (bir şeyi olması gerektiği gibi yapmak), liyakat (üstlenilen görevin hak edilmesi), ehliyet (yeterlik), emanet (güven) ve meşveret (danışma) ilkeleri ile yönetilir. Üstelik bu ilkeler gözetilirken inanç, din, ırk, dil, mezhep gibi ayrımlar olmaz. Herkese hakka ve hukuka uygun yani adaletin gerektirdiği şekilde muamele edilir.
Sistemin kimseyi kayırmadan, haksızlığa sapmadan adalet ilkesini en güzel şekilde yerine getirmesi gerekir. Anne babamız ya da yakınlarımızın aleyhine ve düşman gördüklerimizin lehine bile olsa Allah için şahitliği adaletle ayakta tutmamız gerekir. Onlar zengin de fakir de olsalar durum değişmez. Bu ilke her Müslüman üzerine farz kılınmış bir gerekliliktir. Allah’ın her şeyden haberdar olduğunu asla unutmamak gerekir. Herhangi bir kimse ya da topluma olan nefretin bizi adaletten sapma günahına itmemesi gerekir. Bu, aynı zamanda Allah’a karşı sorumluluk bilinci içinde olmanın bir gereğidir. Adaletle hükmeden ve ölçülü olan kullar, Allah tarafından sevilirler.
Ayetler toplumsal işlerde istişare yapılmasına yani görüş alışverişinde bulunularak ortak bir akıl ve platform oluşturulmasına dikkat çeker. Toplumlar genellikle farklı kesim ve görüşlerden oluşurlar. Farklı bakış açılarını ve talepleri dikkate almak, barış ve güven içinde yaşayabilmenin ve insanlar arasında adaleti sağlayabilmenin bir gereğidir. Tüm peygamberlerde olduğu gibi peygamberimiz Hz. Muhammed’de de inananlar için güzel örnekler vardır. Ayetlerde peygamberimizin de yapılacak iş ve alınacak kararlarda başkalarına danışması söylenir.1229 Dolayısıyla peygamberimiz için bile bu ilke geçerlidir. Demek ki hiç kimse bu ilkeyi dikkate almama lüksüne sahip değildir.
Yine Kur’an’ın temel ilkelerine uygun olacak şekilde işlerin o işe ehil olan kişilere verilmesi, ehil olan kişilerin kendilerine teslim edilen emaneti en güzel şekilde gözetmesi, sözlerine sadık olması ve tüm sistemin oluşabilecek hata ve aksaklılara karşı sağlıklı bir iç denetim mekanizmasına sahip olması gerekir. İşin o işe ehil olana verilmesi o işi olması gerektiği gibi yerine getirmek yani adaleti gözetmek anlamına gelir. İnananların da kendilerine emanet edilen şeyler konusunda titizlik göstermesi ve verdikleri sözleri de en güzel biçimde yerine getirmesi gerekir. Sözlerin yerine getirilmesi, Allah’ın emridir. Yakın akraba da olsa adaletin gözetilmesinin ve verilen sözlerin yerine getirilmesinin istisnası da söz konusu değildir. İnsanlar birbirlerini ve hatta kendilerini dahi kandırabilir ama Allah işin aslını ve esasını yani neyin ne olduğunu en iyi biçimde bilir. Verilen sözlere sadık kalmak ve emanete en güzel biçimde sahip çıkmak gerekir. İnsan vermiş olduğu sözlerden sorguya çekilecektir. Çünkü verilen söz sorumluluk gerektirir.
İnsanlar ideolojik olarak birtakım yönetim sistemleri belirleyebilir ya da farklı yönetim isimleri ile anılabilirler. Önemli olan Kur’an’ın insan aklı ve değerlerinin evrenselliğine yönelik ilkelerinin benimsenmesidir. Bu ilkeleri benimseyen bir toplumun her anlamda doğru bir yönetim şekline sahip olması kaçınılmazdır. Aksi halde bir devletin isminde ‘İslam’ ya da ‘Din’ ibaresinin bulunuyor olması o devletin İslami ilkelere riayet ettiğinin göstergesi değildir. Üstelik Kur’an’a göre ‘İslam devleti’ ya da ‘Din devleti’ şeklinde bir sistem de söz konusu değildir. Kur’an tarafından ortaya konulan temel ilkeler, her toplum, her inanç ya da inançsızlık sistemi için olmazsa olmaz ilkelerdir. Şayet devletin dini olursa, devlet o dine inanmayan ya da başka bir dini inanca sahip kişilere adil şekilde davranamaz. Dolayısıyla devletin dini olmaz; ilkeleri olur. Kur’an tarafından belirlenen ilkeler, insan aklının evrensel bütünlüğüne uygundur. Kur’an ayetlerinden hareketle ideal bir insan, toplum ve yönetimin oluşabilmesi için dikkat edilmesi gereken temel hususların bir kısmı şu şekilde sıralanabilir:
Öldürmemek, Allah’ın aziz kıldığı cana kıymamak; barışı esas almak, savaş ve kargaşaya engel olmak; ihlaslı ve samimi olmak; haksızlık ve adaletsizlik etmekten uzak durmak; ahlaklı ve erdemli olmak; verilen söze sadık olmak; yakınlarımız aleyhine dahi olsa şahitlikten kaçınmamak; yalandan uzak durmak; yalan yere şahitlik yapmamak; kibirlenmemek; yürüyüşümüzde, davranışlarımızda ve ses tonumuzda ölçülü ve doğal olmak; insanlardan yüz çevirmemek; ihtiyaç sahiplerini gözetmek; iyiliklerde yarışmak ve yaptığımız iyilikleri çok görerek başa kakmamak; okumak, düşünmek, araştırma yapmak; affetmek, merhamet etmek; öfkeden, kin ve nefretten, ayrımcılıktan uzak durmak; kabalık etmemek nezaket sahibi olmak; hatamızı kabul etmek, yanlışımızdan dönmeyi bilmek ve gerektiğinde özür dileyebilmek; insanlar ile güzel konuşmak, güzel söz ve öğüde kulak vermek; lüzumsuz söz ve davranışlardan, dedikodudan uzak durmak; vaktimizi en iyi şekilde değerlendirmek, çalışkan olmak; sorumluluk almak, duyarlı ve fedakâr olmak; işlerimizi birbirimize danışmak, yardımlaşmak; emaneti ehil olanlara vermek; yakınlarımızı kayırmamak; çirkin iş ve edepsizliklerin yayılmasına engel olmak; zanna uymamak, açık delil üzere olmak; zalimlere eğilim göstermemek, haksızlık karşısında dik ve kararlı durmak.
Peygamberimiz Hz. Muhammed’in güzel örnekliği ile ortaya koymuş olduğu hayatına yansıyan Kur’an ilkeleri, örnek bir inananın ve örnek bir yöneticinin nasıl olması gerektiği noktasında son derece net bir açılım getirmektedir. Tüm bu temel ilkeler ve benzerleri ideal bir insan ve toplum modeli için olmazsa olmaz gereksinimlerdir. Kur’an ilkeleri mevcut bütün sistemlerin üzerinde ve mevcut herhangi bir yönetim sistemine indirgenemeyecek kadar yücedir. Bu ilkelerdeki yozlaşma, hem bireyi hem de toplumu temelinden sarsar ve zamanla çarpıklık, bozukluk ve yıkıma zorlar.
Emre Dorman