İslam’la beraber kadınlar, ailelerine veya statülerine bakılmaksızın, artık toplumun tam ferdi olarak kabul edilmiş ve önceden sadece erkeklere tanınan birçok hakkı özgürce kullanmaya dinen ve hukuken hak kazanmışlardır. İslam’ın ilk dönemlerini incelediğimizde, kadınların her alanda aktif olduklarını, bugün bazılarının zihinlerinde yer alan “pasif Müslüman kadın” beklentisinden çok farklı profiller sergilediklerini ve toplumda gayet görünür hayatlar yaşadıklarını anlıyoruz.
Kadınların önemli olaylara aktif katılımları Hz. Muhammed tarafından özellikle teşvik edilmiş, kadınlar hicretlere ve biatlara dahil edilmişlerdir. Kadınlar, biat sistemi ile kendi hayatları hakkında karar verme özgürlüğüne sahip olmuşlar ve o dönemde Müslümanlığı seçmek gibi zor bir kararı hiçbir erkeğe bağlı olmaksızın vermişlerdir. Kadınlara en temel karar alınacak konularda seçim hakkı verilmiş, bazılarının zannettiği gibi erkeklerin sözü yeterli görülmemiştir.
Ey Peygamber! İnanmış kadınlar sana gelip Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamaları, hırsızlık etmemeleri, zina etmemeleri, çocuklarını öldürmemeleri, elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup ortaya sürmemeleri, iyilik ve güzelliği belirlenmiş bir işte sana isyan etmemeleri hususunda seninle biatlaşmak isterlerse, onlarla biatlaş ve onlar için Allah’tan af dile! Kuşkusuz, Allah bağışlayıcıdır, merhametlidir.
Mümtehine 12
Görüldüğü gibi, ilk Müslüman kadınlar, kendi seçimleriyle Müslümanlığı tercih etmişlerdir. Bu safhadan sonra dahil oldukları yeni şekillenen toplumda, cinsiyet ayrımına tabi olmadan tüm insani hak ve özgürlüklerini yaşama hakkına kavuşmuşlardır. Toplumdaki statülerini hukuksal olarak kazanan kadınlar, artık kocaları veya babaları ölünce mirastan pay alan, kendileri miras olarak paylaşılmaktan kurtulan, evlenme boşanma gibi kendi hayatlarını ilgilendiren konularda kendileri karar veren, mehirlerini kendileri alan, malları üstünde tasarruf hakkı olan, hiçbir erkeğe bağımlı olmadan yaşama özgürlüğü olan, kısaca kendi hayatlarını kendileri yönetme özgürlüğüne kavuşan bireyler olmuşlardır.
Kuran’da, aktif olarak hayatta yer alan kadın imajına karşı hiçbir ifadenin olmadığını özellikle belirtmeliyiz. Ayrıca tarihi kaynaklar ve hadis kitapları incelendiğinde de, geleneksel İslam’ın kadınlarla ilgili yorumlarının tam tersi birçok anlatımla karşı karşıya geliyoruz. Örneğin İslam tarihinin ilk biyografik eserlerinden İbn Sa’d’ın (777-845) Kitabü’t Tabakatü’l Kebir adlı eserinden öğrendiğimize göre Peygamberimiz dönemindeki kadınlar, hiç de günümüzdeki Müslüman kadınlar için öngörülen pasif hayatı yaşamamışlar, günlük hayatın her alanında yer almışlardır. Başka kaynaklardaki anlatımlara göre de, Peygamberimizin dönemindeki Müslüman kadınlardan birçoğunun, günlük hayatta erkeklerle cinsiyete dayanan bir ayrım olmadan beraber yer aldıklarını ve İslam için beraber çabaladıklarını, toplumda lider görevler üstlendiklerini ve dinin yayılmasında aktif rol aldıklarını görüyoruz.36 İlk dönem Müslüman kadınlar güçlü kişilikleri, akıl yürütme ve ikna yetenekleriyle önemli roller üstlenmişler, iktisadi hayata katılmışlar, gerek ev içinde gerekse ev dışında bağımsız kişilikler geliştirmişlerdir.
Peygamberimiz ve hemen sonraki dört halife döneminde; iş kadınlarından şair kadınlara, hukukçu kadınlardan dini alanda liderlik yapan kadınlara, hatta savaşçı kadınlara bile rastlamak olağandışı değildi. Kadınların, o dönemde, kamusal alanın merkezi olan camilere ve toplu ibadetlere düzenli olarak katıldıkları, erkeklerle bir arada olmalarını zaruri kılan meslekler icra ettikleri, ticaretle uğraşıp para kazandıkları, hem kadınlara hem erkeklere öğretmenlik yaptıkları, cephe gerisinde askerlere yardım ettikleri, hastalara ve yaralılara bakmak gibi aktif görevler üstlendikleri, hatta cesurca savaşlara katıldıkları bile kaynaklarda mevcuttur. Örneğin Peygamberimizin ilk eşi ve ilk Müslüman Hz. Hatice, ticaretle uğraşmış, aktif biçimde hayatın içinde yer almıştır. Ayrıca Zeyneb bint Cahş’ın dericilikle uğraştığı bilinmektedir. Şifa bint Abdullah, Peygamberimiz tarafından Hz. Hafsa’ya okuma yazma öğretmekle görevlendirilmiştir. Hz. Ayşe, Hafsa, Ümmü Seleme, Kerime bint Mikdal, Ümmü Gülsüm bint Ukbe, Aişe bint Sa’d gibi kadınlar okuma yazma biliyorlardı40 (Kadınların okuma yazma öğrenmesinin gereksiz olduğu gibi talihsiz uydurmalara karşı bu örnekleri vurgulamayı önemli buluyoruz). Kadınlar arasında başarılı şairler de mevcuttu: Safiye, Atikah, Hind bint Harith, Kabshah bint Rafi bu konudaki uzmanlıkları ile bilinirlerdi. Peygamberimizin döneminde birçok kadın üretim, ticaret, tarım ve kaligrafi gibi işlerle ilgilenir, yine birçoğu kumaş örerdi. Erkekleri tıraş edecek şekilde berberlik yapan kadın da mevcuttu. Ümmü Varaka da sosyal hayatın içinde gayet aktif rol alan başka bir kadın sahabedir. Ümmü Varaka, evinde yaşayan erkeklere kıyasla daha iyi Kuran bilgisine sahip olduğundan Peygamberimizin onayıyla evindeki namazda imamlık yapmıştır. Kısacası Peygamberimizin dönemindeki kadınların, o dönemde yapılması mümkün olup da içinde olmadığı bir iş alanı yoktu. O dönemin kadınları her alanda çalışır, erkeklerden köşe bucak kaçmazlardı.
Peygamberimizin döneminde, bazı Müslüman kadınlar savaş alanlarında erkeklerle beraber savaşmışlardır. Örneğin Uhud Savaşı’nda kadınların savaşa katıldıkları bilinmektedir. Ümmü Ümare, Uhud’a sabahın erken saatlerinde susayanlara su vererek katılmış ve ilerleyen saatlerde savaş alanının içine doğru ilerlemiştir. Yine Ümmü Ümare, Uhud Savaşından başka Huneyn, Hudeybiye ve Hayber savaşlarında da katılmış, hem Uhud hem de Huneyn savaşlarında birçok Müslüman kaçarken Peygamberimizi korumuştur. Ayrıca Hz. Ebu Bekir ile beraber Yemame Savaşı’nda savaşırken elini kaybettiği nakledilmiştir. Benzer örneği Huneyn Savaşı’nda Ümmü Süleyn’de de görmekteyiz. Bozgun yaşanıp da birçok kişi panikle kaçarken Ümmü Süleyn’in Peygamberimizin yanında düşmana karşı mücadele ettiği bazı kaynaklarda aktarılmıştır. Hz. Ayşe’nin Peygamberimiz ile birlikte birçok savaşa gittiği de bilinmektedir. Hz. Ayşe savaş alanındakilere su taşımış, başka Müslüman kadınlar yaralılara yardım etmişlerdir. Hz. Ayşe ve Ümmü Süleym, Uhud Savaşı’nda, geri hizmette bulunmuşlardır. Bir grup kadın sahabe de Hayber’i kuşatan orduya katılarak geri hizmetlerde görev almışlardır. Bu fethe yirmiye yakın kadın sahabe katılmıştır. Ümmü Atiyye de, Hz. Peygamber ile birlikte yedi savaşa katılmıştır.
Peygamberimizin kadınlar ile fikir alışverişinde bulunduğu ve kimi zaman onların dediği doğrultusunda hareket ettiği de yine kaynaklarda mevcuttur. Örneğin 628 yılındaki Hudeybiye Antlaşması’nda Mekkelilere çok taviz verildiğini düşünen Müslümanlara, Peygamberimiz, tıraş olmalarını ve kurban kesmelerini söylemiş ancak birçoğunun bunu yapmalarını sağlayamamıştır. Bu durum karşısında üzülen Peygamberimiz, o sırada yanında olan Ümmü Seleme’ye danışmış ve o da Peygamberimize dışarı çıkıp önce kendisinin kurban kesip tıraş olmasını, ardından ashabının da mutlaka bu davranışlarını izleyeceğini söylemiştir. Hz. Peygamber bu tavsiyeyi dinlemiş ve sorun çözülmüştür.
Peygamberimizin vefatından sonra çıkan tartışmalarda, Hz. Ayşe’ye birçok olayda danışılmış, ondan dini yorumlaması istenmiştir. İbni Ata “En kıdemli sahabelerin bile gruplar halinde Ayşe’ye dini konularda danıştıklarını çok gördüm. Ayşe tüm insanlar içinde fıkıh konusunda en bilgili ve en eğitimli olandı, onun hükmü en doğru olandı” demiştir. Mesela, 670 yılında vefat eden Safiya, mirasının 1/3’ünü yeğenine bıraktığını vasiyet etmiş; ancak yeğeninin Yahudi olmasının vasiyeti geçersiz kılıp kılmayacağı konusunda çıkan tartışmada Hz. Ayşe’ye danışılmış ve neticede onun belirttiği görüşe uygun olarak vasiyetin yerine getirilmesi kararı uygulanmıştır. Dini konulardaki bilgisinin yanında Hz. Ayşe’nin şiir, hukuk ve tıbbi bilgisinin de çok iyi olduğu aktarılmıştır. Hz. Ayşe, ister erkek ister kadın olsun farklı düşündüğü kişileri eleştirmekten ve onlarla fikri çatışmaya girmekten de geri durmamıştır. Örneğin siyasi konularda Hz. Ali ile, yanlış hadis naklettiği gerekçesiyle Ebu Hureyre ile ters düşmüştür.
Hz. Ayşe’nin kendi dönemine göre büyük sayılabilecek bir orduyu yönettiği, dönemin halifesine adaletsiz davrandığı ithamıyla savaş açtığı da unutulmamalıdır. Hz. Ayşe, Hz. Ali ile karşılaşmadan önce Basra’ya gittiğinde birçok kişi ona katılmış ve orayı üs olarak kullanmıştır. Hz. Ayşe, Hz. Osman’ı öldürenleri yakalamak için yeterli çaba sarf etmemekle suçladığı halife Hz. Ali aleyhine kampanya yürütmekten çekinmemiştir. Hz. Ayşe, camilerde Hz. Ali aleyhine konuşmalar yapmış hatta ordu toplayıp halifenin karşısına çıkmıştır. Bu dönemde hiç kimse Hz. Ayşe’ye, İslam’ın halifesine karşı gelirken “Neden evinin dört duvarından çıkıp buralara geldin” veya “Neden erkeklerle konuşuyorsun” diye sormamış, tam tersine yüzlerce erkek onun emri altında savaşmışlardır. Bir sözüyle devlet yönetimini etkileyebilen, ordu toplayıp başkaldıran çok az kadın olmuştur. Bu örnek aslında kadınların o dönemde ne kadar aktif ve sözü dinlenen kişiler olabildiklerini göstermektedir.
Yine ilk halife Hz. Ebu Bekir, hayatının son zamanlarında, oğulları olmasına rağmen kızı Ayşe’ye sağlığında kendi yönettiği yardım fonlarının ve mallarının yönetimini emanet etmiştir. İkinci halife Hz. Ömer de oğullarının yerine kızı Hafsa’ya Kuran’ın nüshasını emanet etmiştir. Yine Hz. Ömer halifeliği döneminde Medine’de Şifa bint Abdullah isimli kadını bugünkü belediye başkanına denk bir vazife olan çarşı denetçisi olarak atamıştır. Hz. Ömer, Kuran’da kadınlara evlilikte verilmesi ifade edilen mehir miktarını, camideki vaazı sırasında sınırlamak istemiş ancak bir kadın kalkıp Kuran’da olmayan bir sınırlamayı önerdiği için Hz. Ömer’i eleştirmiş ve halife de kadına hak vere rek kararından geri dönmüştür. Sahabeden Ümmü Haram, Hz. Osman devrinde kocası Ubade b. Samit ile birlikte Kıbrıs’ın fethi için deniz yolculuğuna çıkmıştır. Peygamberimizin büyük torunu Hz. Hüseyin’in kızı Sakina da aktif Müslüman kadınlara başka bir örnektir. Tüm hayatı boyunca politikada aktif olmuş, Emevi hanedanını eleştirmekten hiç vazgeçmemiştir. Camilerde valileri şiddetle eleştirmiş ve bu yolda protestolar hazırlanmasına katkıda bulunmuştur.
Kısacası Kuran’da, kadınların aktif olarak hayatta yer almalarıyla ilgili en ufak bir sınırlama yoktur. Ayrıca aktardığımız tarihi kaynaklar incelendiğinde ilk dönem Müslüman kadınların sosyal hayatta aktif olduklarına, eğitim aldıklarına, kendi dönemlerinin mevcut birçok işinde çalıştıklarına ve erkeklerle birlikte hareket ettiklerine dair birçok hadisin olduğu görülmektedir. Oysa günümüzde birçok kişi “İslam” adına; kadınların eğitim haklarını kısıtlamakta, yöneticilik hakkı tanımamakta, erkeklerle beraber olmaları gereken alanlardan, iş kollarından ve dolayısıyla kamusal alandan dışlamaktadırlar.