Allah bizi neden yarattı? Allahın insanı yaratma sebebi nedir? Yaratılış nedir?

Allah, her işi hikmetlerle dolu olandır. Yarattığı her şeyi kusursuz bir sanat ile yaratan, en güzel şekilde suret kazandıran, yoktan yaratma gücü yalnız kendisinde bulunan, eşsiz ve benzersiz olandır. İnsanların bile üretip, yapıp ettikleri işlerde bir anlam ve amaç bulunurken, Allah’ın anlamsız ve amaçsız yere yaratmış olması düşünülemez. Allah, evreni ve yaşamı boş yere yaratmadığını söylemekte ve ancak inkârcıların bu şekilde düşünebileceğine dikkat çekmektedir. Yine insanları da kendisine kulluk etsinler yani kulluk ile şereflensinler diye yarattığını söylemektedir.

Bu durum kimi insanların anlamakta zorluk çektiği bir konu olabilir. Kimi insanlar “Allah buna neden ihtiyaç duydu?” diye sorabilir. Oysa bu türden bir soru sorabilmenin bile bir ayrıcalık olduğunu fark etmez çoğu insan. Var olmak ve var olduğunun farkında olmak yok olmaktan çok daha iyi ve güzeldir. Bir taş da bir ağaç da vardır ancak var olduğu ile ilgili bir farkındalığa sahip değildir.

Farkında olmak, en başta kendi varlığını; sonra tüm yaratılmışlar ile dış dünyanın varlığını ve hem kendi, hem de dış dünyanın varlığından hareketle Allah’a ulaşabilmektir. Evrende yaratılmış canlı cansız sayısız güzellik vardır. Ancak insan olmadan tüm bu güzelliklerin takdir edilmesi mümkün olmadığı için, onların kendi başlarına güzel olmalarının bir anlam ve değeri yoktur. Varlık, onu kavrayabilen bir zihin; ses, işitecek bir kulak; güzellik, görebilecek bir göz; iyilik, onu tercih edebilecek bir irade olduğunda anlamlıdır.

Allah, sonsuz iyilik ve güzelliğin sahibi olduğu için iyi ve güzel olanı ister. Allah en güzel şekilde yaratarak, yarattıklarını kendinden haberdar eder. Allah’tan haberdar olabilmek yeryüzündeki en büyük onurdur. Allah’tan daha önemli hiçbir şey yoktur hayatta. Bu gerçeği fark edebilen biri için bunu kavramaktan daha büyük bir mutluluk da yoktur. Anlamak, kavramak ve yaşamaktır kulluğun en büyük keyfi. Rabbini razı etmek ve O’ndan razı olmak bir insanın elde edebileceği en büyük mutluluktur. Bu sebepledir ki gerçek anlamda insanı insan yapan şey kulluktur. Allah’ın sıfatları ezelidir. Allah; varlığı zorunlu olan ve bütün övgülere lâyık bulunan, yaratan, yapıp eden, ezelî, ebedî olan, eşsiz ortaksız kudrettir. Allah, Hâlık’tır; yaratan, var edendir. Allah, Bedî’dir; yoktan var eden, yarattıklarını ahenk ve güzelliklerle donatandır. Ezeli sıfatlarının gereği olarak yoktan var etme kudreti yalnız kendisinde olan Allah’ın yaratmaması düşünülemez. Hatta öyle ki yerlerde, göklerde, denizlerin altında en küçüğünden en büyüğüne kadar yaratılış sanatının incilerini görmek mümkündür. Yaratılan tüm güzellikler Allah’ın varlığını gösteren sanatsal bir iz, nadide birer işarettirler. Güneşe “Neden ısı ve ışık veriyorsun?” denilemeyeceği gibi yaratıcı olana da “Neden yarattın?” denilemez.

Allah, insana ahirette sonsuz bir hayat vermek istemekte bu yüzden de bizi bu dünyada var edip imtihana tâbî tutmaktadır. Ayetler, yaratılan her insanın sınanacağını haber vermektedir. İnsanların Allah tarafından sınanmaları, kimlerin daha güzel işler yapacaklarının ortaya çıkarılması içindir. Yeryüzündeki şeylerin insana çekici kılınan bir süs olması da bu nedenledir. İnsan, kendisine verilen ve kendisinden azaltılan nimetlerden de imtihana çekilecektir. İnsanın çeşitli şekillerde imtihan edilmesi, sahip olduklarının kıymetini anlaması, hata ve günahlarının farkına varması, nefis muhasebesi yapması ve hatalarından dönerek bir daha tekrarlamamak üzere tövbe etmesi içindir. Mallar ve çocuklar sadece bir imtihandır; büyük ödül yalnızca Allah’ın katındadır Kur’an’da: “İnsanlar, imtihan edilmeden sadece “İman ettik!” demeleriyle bırakılacaklarını mı sandılar!?” diye sorulmakta ve öncekilerin de imtihan edildikleri hatırlatılmaktadır. Bunun nedeni ise Allah’ın, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacak olmasıdır. Kötülükleri yapanlar, Allah’ın hükmünden kaçamazlar.

Kulluk, çok derin anlam taşımakta, insanın Allah’a teslimiyet için yaratıldığını ve varlığını Allah’a borçlu olduğunu ifade etmektedir. Allah’a olan kulluğumuzu sadece namaz ve oruç gibi çeşitli ibadetlerin yerine getirilmesi olarak algılamak doğru değildir. Her sözümüz ve eylemimizde Allah’ın yüceliğine yaraşacak şekilde davranmamız gerektiğini bilmemiz gerekir. Allah’a kul olmak, sahip olunabilecek en büyük değer ve şereftir.

Evrendeki düzeni incelediğimizde, bu düzenin tesadüfen oluşmasının mümkün olmadığına dair sayısız delil ve işaret ile karşılaşırız. Her şey Allah tarafından mükemmel bir şekilde yaratılmış olduğundan her şey Allah için var olmak zorundadır. Kulluk ifadesi bizim Allah için var olduğumuzu ifade eder. Madem bizi Allah yaratmıştır, Allah’ın bizi neden yarattığını tam olarak bilmesek de Allah’ı razı edecek bir hayat yaşamamız gerektiğini bilmemiz gerekir. İnsan kendisini yoktan yaratan ve onu türlü nimet ve imkânlar ile donatan, ölümünden sonra onu yeniden diriltecek ve kendine döndürecek olan Rabbine kulluk etmeyip de ne edecektir?99 Allah herkesin ve her şeyin Rabbi iken, O’ndan başka Rab mi arayacaktır?

Kur’an ayetleri, canlı cansız tüm varlığın Allah ile kulluk ilişkisi içinde olduğunu ve her varlığın kendi yaratılış biçimine uygun şekilde Allah’a yönelip O’na olan teslimiyetini ifade ettiğini bildirir. İnsanın yaratılmış olduğu çok açıktır. Evrendeki tüm oluşumlar ve kendi varlığımız bunun delilidir. Allah tarafından yaratılmış olduğumuz inancını kabul etmeyenler ya da anlayamayanlar olabilir fakat hiç kimsenin bu fikre karşı getirebileceği ciddi ve tutarlı bir alternatifi yoktur. Yani bu görüş alternatifsizdir. Gerek bedenimiz, gerekse evrendeki en küçüğünden en büyüğüne kadar tüm varlık âlemi, tesadüflerle açıklanamayacak kadar mükemmel ve benzersiz bir sanatın eseridir.

Evrenin ezeli olmadığı, yani bir başlangıcı ve sonu olduğu, yaşamın ortaya çıkışının ise üstün bir hassasiyete dayandığı hem bilimsel hem de felsefi anlamda son derece net ve açıktır. Evrenin ve yaşamın ortaya çıkışındaki bu hassasiyet, kaçınılmaz olarak evreni ve yaşamı var eden bilinçli bir varlığı zorunlu kılmaktadır. Bilinç ve irade sahibi olmayan bir evrenin kendi kendisini var ettiği ve yaşam gibi kompleks bir yapının tesadüfen ortaya çıktığı iddiasının bilimsel ve mantıki temeli yoktur. Oysa bilimin, evrenin ve yaşamın oluşumuna dair ortaya koymuş olduğu veriler ile evrendeki yasalar, Allah’ın sıfatları ile tam anlamıyla uyum içerisindedir.

Allah’ın tüm işleri hikmetlidir. Yoktan var etme gücü ve sanatı sadece Allah’a mahsustur. Allah’ın bizler yok iken bizi varlık alanına çıkarması engin lütfunun, rahmet ve merhametinin bir sonucudur. Sağlıklı bir ruh ve zihin yapısına sahip olan kişilerin var olmaktan memnuniyet duydukları ve yok olmak istemedikleri bilinen bir gerçektir. Varlığı da var olma isteğini de yaratan Allah’tır. Durum böyleyken “Allah var ve bizi yaratmıştır.” dememize rağmen sanki O yokmuş gibi davranmamız ciddi bir çelişki oluşturmaktadır. Günümüz insanının en büyük problemi de budur. Allah’a inanan insanların önemli bir kısmı, inançlarının gereklerini yerine getirmemekte yani Allah’ın var olması, hayatlarında pek bir şeyi değiştirmemektedir. Kur’an ayetleri, örnek bir inananın nasıl davranması ve inanç-davranış uyumunu nasıl sağlaması gerektiği ile ilgili çok açık bildirimlerde bulunur.

Allah’ı yüceliğine yakışır bir biçimde bilip O’na yönelmek, yapın dediklerini yapıp, uzak durun dediklerinden de kaçınmak inanç davranış uyumunun ilk ayağını oluşturmaktadır. Kula düşen; neden yaratıldığını ya da niçin var olduğunu sorgularken Allah’ın tüm işlerinin hikmet dolu olduğunu bilmek, kendini var eden kudrete karşı ne yapabileceğini öğrenmek ve varlığının gereğini yerine getirmeye çalışmaktır. Allah’a kulluk etmek, yani buyruklarına uygun yaşamak, insanın kendisini kontrol etmesini, dolayısıyla kendisine hâkim olmasını sağlar. Kendisine hâkim olan insan, başkaları tarafından kontrol edilmez. O istemedikçe başkaları, onu istemediği şeylere sürükleyemez.

Bazı insanlar, özgürlüğün canlarının her istediği şeyi istedikleri zaman yapmak olduğunu sanırlar. Oysa insanı gerçek anlamda özgürleştirecek şey hem bedenini hem de ruhunu kontrol altında tutmasıdır. Doğru zamanda doğru şeyi yapması, en doğru kararları almasıdır. Örneğin, insanlar canlarının her istediği şeyi almayı hatta aşırı denilebilecek şekilde tüketim yapmayı özgürlük sanırlar. Oysa asıl özgürlük, şayet bir şey gerekli değilse kişinin onu almamak noktasında iradesini kullanabilmesidir. Aynı şekilde kulluk da yaratıcısının Allah olduğunu bilme bilinci ile hayatını yaratıcısının kuralları doğrultusunda yaşaması gerektiğini anlayıp kendini disipline etmek demektir. Dolayısıyla kulluk, Allah’ın ihtiyaç duyduğu bir şey değil aksine insanın gerçek anlamda özgürleşmesini, duygularını ve iradesini kontrol altına alarak insan onuruna yaraşır bir hayat sürmesini sağlayan olmazsa olmaz bir gerekliliktir.

Her şeyin bir kuralı, her başarılı işin disiplinli bir çalışma arka planı olduğu gibi insanca yaşamanın da bir kuralı vardır. Bu kural ise Allah’ın buyrukları doğrultusunda, O’nun yüceliğine yaraşır kul olmaktan geçer. Kulluk, insanın fevri olarak hareket etmesinin önüne geçer. Kul, bir eylemde bulunmadan herhangi bir söz söylemeden ya da öfkesine yenilmeden önce Allah’ı ve ayetlerini hatırlar. İnsanı güçlü kılan şey, duygularına hâkim olmaktır. Duygularına hâkim olamayan insan, duygularının tutsağı olur. Duygularının tutsağı olan biri ise hiçbir zaman gerçek anlamda özgür olamaz. Duygularına hâkim olamayan kişi, maddi istek ve tutkularına da hâkim olamaz; arzusunu ilah edinir, kendisi de arzusunun kölesi haline gelir.

Hakkı verilerek yerine getirilen kulluk, insanı disiplinli kılar. Disiplinli olan insan; uykusuna, iştahına, öfkesine, nefretine, diline ve nefsine yenilmez. Kul olmak, insan olmaktır. İnsanca, insan onuruna yakışır şekilde yaşamaktır. Bu ise insanı her anlamda olgunlaştırır, maddi ve manevi anlamda tatmin ederek, gerçek doygunluğa ulaştırır. Kul olmak, insanı alçaltan yani değersizleştiren değil aksine onu yücelten ve değerli kılan bir şeydir. Ancak Allah’a kulluk etmekten yüz çeviren pek çok insan, dünya çıkarları uğruna önüne gelene kulluk ederek kendi değerini alçaltır.

Maddi beklenti ve kaygılar ile yaşayan birinin gerçek anlamda tatmin olması, yaşadığı hayatı anlamlı kılması mümkün değildir. Allah; tüm yarattıkları ile birlikte rızıklarını da en güzel şekilde yaratan, lütuf ve ikramı bol olan, rahmet ve merhamet sahibiyken; insanlar Allah’tan başkasına kulluk ederek ya da insanları kul köle ederek değersiz ve anlamsız bir hayat yaşarlar. Mutsuzluk ve tatminsizliklerin en büyük sebebi dünya hayatının geçici nimetlerine olan tutku ve beklentilerdir. Maddi beklentiler ister istemez birçok yoksunluğu beraberinde getirir. Gerçek kulluk, manevi anlamda tüm zenginliklere sahip olmaktır. Geçici olana değil, kalıcı olana yatırım yapmaktır. Bu ise kişiyi tam anlamıyla mutlu edecek olandır.

Emre Dorman