Allah kapleri mühürler mi? Allah’ın doğru yola iletmesi nedir? Allah’ın saptırtması nedir?

Allah, benzersiz rahmet ve merhametinin bir gereği olarak tüm kullarının doğru yolda olmalarını diler ancak hiçbir kulunun sapmasını dilemez ve bu sapıştan razı olmaz. Şayet böyle olmasaydı insanları uyarmak ve doğru yola davet etmek üzere elçiler ve kitaplar göndermez ve insanları kendi hallerine terk ederdi. İnsan Allah’ın dilemesine rağmen bir şey yapamaz. Ancak Allah’ın dilemesi, insanın ne dilediğine bağlıdır. Kişi Allah’a inanmak ve inancının gereklerini yerine getirmek için erdemli bir hayat yaşamayı diliyor ve buna göre hareket ediyorsa Allah da kulunun bu yöndeki dileğini destekler ve işini kolaylaştırır. Kişi Allah’ı inkâr etmeyi, dini gereklilikleri dikkate almamayı ve kendi nefsine göre bir hayat yaşamayı diliyor ve tercih ediyorsa Allah bu kişinin dilek ve tercihinden razı olmaz ancak ona engel de olmaz. Yani başka bir ifade ile Allah, sapmayı dileyenin sapmasına engel olmaz ve kişinin bu konudaki seçimine izin verir. Kendisine yönelen kimseyi de doğru yola yöneltir. Üstelik Allah, yoldan sapmış olanlardan başkasını da saptırmaz.

Ayetlerden de görüldüğü gibi Allah’ın dilemesi kulun o konudaki istek ve yönelişi ile ilgilidir. Kişi hidayete ermek ister ve her türlü şirk ve çirkinlikten arınmış bir şekilde temiz bir kalp ile Allah’a yönelirse Allah da onun hidayetini nasip eder ve ondan razı olur. Sapmayı dileyen kişiden ise razı olmaz ama bu kişi sapkınlık konusunda ısrarcıysa, Allah da ona engel olmaz.

Gerçeği yalan sayarak Allah’a nankörlük eden kişinin Allah’ın hiç kimseye ihtiyaç duymadığını bilmesi gerekir. Allah kullarının gerçeği yalanlayarak nankörlük etmelerinden razı olmaz ancak daha önce de ifade edildiği gibi buna engel de olmaz. Allah şükreden kullarının şükrünü kabul eder ve bundan razı olur. Dönüş Allah’a olduğuna göre bu dünyada inanması, inkâr etmesi ya da bu ikisi arasında bir yol tutması noktasında Allah kimseyi zorlamaz ancak kişilerin tercihlerinin hesabını sormayı da unutmaz.

Allah iman ya da inkâr etmesi noktasında kulunu zorlamaz. Zorla ettirilmiş imanın değeri, zorla ettirilmiş inkârın da Allah katında sorumluluğu olmaz. Bu yüzden ayetlerde “Allah’ın sizin için dileyip takdir ettiklerini yapın” değil, “Dilediğinizi yapın; nasıl olsa O yaptığınız her şeyi görmektedir.” denilmiştir. Yine ayetlerde “Allah’ın dilediği iman etsin, dilediği de inkâr etsin” değil, “Gerçek Rabbinizdendir. Artık dileyen kimse iman etsin, dileyen kimse de inkâr etsin” denilmiştir. Ayetlerde, içinizden öne geçmeyi veya arkada kalmayı dileyen herkes için denilmiş ama içinizden öne geçmesini ya da arkada kalmasını dilediğim herkes için denilmemiştir. Ayetlerde vahyin insanları uyaran ilahi bir öğüt ve hatırlatma olduğu ifade edilirken aynı zamanda Rabbine ulaşmayı dileyen kişinin bu öğüt ve hatırlatmadan hareketle bir yol tutması söylenir.

Kur’an ayetlerinde açık bir biçimde Allah’ın, inkârcı ve nankör olmayı kimsenin kaderi kılmadığını, kişi inkârda ısrar etmedikçe ve kendini gerçeğe kapatmaya şartlamadıkça kimsenin kalbini mühürlemediğini, kişi sapmayı dilemedikçe ve sapkın kalmakta ısrar etmedikçe kimseyi saptırmadığını, insana vermiş olduğu özgür iradeyi yok saymadığını ve kişinin üzerinden sorumluluğu kaldırmadığını ortaya koymaktadır. Aksi türlüsü hem Allah’a iftira hem de bunca Kur’an ayetini yok sayma anlamına gelecektir ki böyle bir tutum ve anlayışın kişiyi gerçeği inkâra sürüklemesi kaçınılmazdır. İman ve inkârın psikolojik ve felsefi boyutları göz ardı edilmemelidir. Her iki taraf da bunu kendince felsefi temellere dayandırabilmektedir.

Toplumların içinde bulundukları durumlar da onların kaderi değildir. İnsanlar azgınlık edip sınırı aşmadıkça Allah hiçbir toplumu saptırmaz. İnsanlar hatalarından vazgeçmedikçe ve o hataları telafi etmek üzere iman edip salih ameller üretmedikçe, Allah hiçbir toplumu kendiliğinden doğru yola ulaştırmaz. Bireyler için de aynı durum geçerlidir. Allah kimseye haksızlık yapmaz. Kim doğru yola ulaşırsa, sadece kendi iyiliği için doğru yola ulaşmış; kim de saparsa, kendi aleyhine sapmış olur. İnsanın nefsi, (ahirette) kendisi için yeterli bir hesap sorucudur.

Emre Dorman