RİCÂLÜ’L-KUVVE
Arapça, Mennan’ın erleri demektir. Veliler hiyerarşisi içinde onbeş kişilik erenler grubudur. Kendilerine yüz çevirenlere, yakınlık göstermek gibi, özgünlük arzeden şahsiyet yapısına sahiptirler.
Arapça, Mennan’ın erleri demektir. Veliler hiyerarşisi içinde onbeş kişilik erenler grubudur. Kendilerine yüz çevirenlere, yakınlık göstermek gibi, özgünlük arzeden şahsiyet yapısına sahiptirler.
Farsça, kayıtsız, laubali, akıllı, münkir vs. gibi özellikleri olan kişi anlamına gelir. Dışı melam, içi selim olan kişiye rind denir. Batı’da dünyaya önem vermeyen, Bohem tarzı hayat sürdürenlerle, rindler, arasında en önemli fark, rindlerin iç estetiğe önem vermeleri, kalblerini her türlü pislikten temizlemeyi hedef edinmeleridir. Batıda, Bohem, hayvan gibi yaşar, hayvan gibi ölür. Rind ise … Devamını oku
Arapça, gösteriş yapmak demektir. Amel işlerken Allah’tan başkası düşünülerek, ihlâsı terketmek. Kur’ân-ı Kerim’de, “Malını insanlara gösteriş yaparak infak eden gibi” (Bakara/264) âyeti ile bu hususa işaret olunur. Benzeri bir âyet de şudur: “İnsanlara gösteriş yaparlar ve Allah’ı az zikrederler” (Nisa/142).
Arapça, mektup demektir. Sûfiye taçlarına eklenen parçaya denir Siyah bezden yapılan ve eni beş santim olan risale, tacın ön kısmına sarılırdı.
Arapça, terbiye ve ıslah etme, idman yapma, eğitme vs. gibi anlamlan olan bir kelime. Nefsi eğitmek üzere onu aç, susuz ve sevdiği şeylerden mahrum bırakmaya riyazet denir. Nefsi ibâdete alıştırmak üzere eğitmek de, riyazettir. Nefis cihadı bir ömür boyu sürer. Bu yüzden sufiler, tasavvufu “barışı olmayan savaş” olarak nitelemişlerdir. Üç türlü riyazet vardır. 1- Avam … Devamını oku
Arapça, terbiye edicilik, büyütücülük, Rablik, yaratıcılık vs. gibi anlamları olan bir kelime. Mevcudatı taleb eden isimler için gerekli mertebenin adıdır. Bu mertebenin altında, el-Alim, es-Semi, el-Basir, el-Kayyum, el-Mürid, el -Melik vb. gibi isimler bulunur. Rububiyyet arş’tı. Yani Rahman’ın, mevcudata doğru, kendinde ve kendisiyle ortaya çıktığı zuhur yeriydi. Rububiyyete mahsus iki tecelli vardır : Manevî, Sûrî. … Devamını oku
Arapça, ruh, nefs, Cebrail vs. gibi anlamları olan bir kelime. Kaşanî, bunu mücerred (soyut) insan latifesi olarak tanımlar, el-Bennacî ise ruhu, “histen daha latif bir cisim olup ona dokunulmaz, insanların büyük çoğunluğu onu anlamaz” diye tarif eder. Ibn Ata, Allah’ın, ruhu cesedlerden önce yarattığı kanaatindedir. Başka bir grup da, ruhu, yoğun bir alandan ortaya çıkmış … Devamını oku
Arapça, en büyük ruh demektir. Rububiyyeti bakımından, ilâhî zat’ın zuhur yeri (mazharı) olan ruh-ı insanîden ibarettir. Onun künhünü, Allah’tan başkası bilemez. Ruh-ı Azam’a, akl-ı evvel, hakikat-ı Muhammediyye, nefs-i vahide, hakikat- ı esmaiyye gibi isimler de verilir. Allah’ın, kendi sureti üzere halkettiği ilk varlık (mevcut) budur. Bu, en büyük halifedir.