Sabiriyye nedir?
Hoca Alâeddin Ali Ahmed Sâbir (ö. 690/1291) tarafından kurulan bir tasavvuf okulu. Çiştiyye’nin kollarından biridir.
Hoca Alâeddin Ali Ahmed Sâbir (ö. 690/1291) tarafından kurulan bir tasavvuf okulu. Çiştiyye’nin kollarından biridir.
Birini bir şeyden alıkoymak, hapsetmek, tutmak, dayanmak, sabretmek vs. gibi anlamları olan Arapça bir kelime. Başına gelen belalara, sıkıntılara dayanmaya sabır dendiği gibi, Allah’a ibâdette devam ve isyandan sürekli kaçmaya da sabır denir. Sabr, musibetle karşılaşıldığında, ilk anda olur. Sabır için çeşitli dereceler vardır: 1. Sonunda karşılaşacağı nimetleri düşünerek belâlara sabır etmek. 2. Allah’ın cezalandırmasından … Devamını oku
: Yusuf Suresinde Hz. Yakub(a)’un, hüzün ve şikayetini kullara değil, sadece Allah’a yapması, insanlara şikâyetlenmemesi şeklinde olan sabıra, sabr-ı cemîl, yani güzel sabır denir. Mutasavvıflar, belânın Allah’tan geldiğini, insanlara sızlanmanın, dertlenmenin, bir tür Allah’ı şikâyet mânâsına gelebileceğini söylerler. Râdıye ve mardıyye mertebelerinde irâdesini Allah’ın irâdesine teslim eden kulun, O’ndan gelen iyi, kötü her şeyi “el-hayru … Devamını oku
Bu atasözü, sabrın sonunda, mutlaka iyiliğe kavuşulacağına, ancak bunun için biraz sıkıntı çekilmesi gerektiğine işaret vardır. Nitekim âdetullah da böyledir. Önce zorluk ve sıkıntı (usr) sonra, kolaylık ve iyilik (yüsr). inşirah suresinde, bu husus, önemine binaen yinelenerek zikredilmiştir: “Muhakkak her zorlukla beraber bir kolaylık vardır, Muhakkak her zorlukla beraber bir kolaylık vardır” (inşirâh/4-5).
Bu söz de, koruğun zamanla üzüm, dut yaprağının da kendisini yiyen ipek böceğinin karnında ipek haline dönüşeceğini bildirir. Sabırlı ol da, molla desinler : Mollalık, uzun yıllar ağır bir eğitim-öğretim sonucu elde edilir ve büyük bir sabır ister. Bu da sabırla okuyup ilim tahsil etmeyi öğütleyen bir atasözüdür.
Bu söz, sabırla pek çok sıkıntıdan kurtulmanın mümkün olacağını ifade eder. Sen adli zulüm sanma. Teslim ol oda yanma. Sabret sakın usanma. Mevlâ görelim n’eyler, N’eylerse güzel eyler. Deme şu niçin şöyle, Yerincedir ol öyle, Bak sonuna sabreyle, Mevlâ görelim n’eyler, N’eylerse güzel eyler. Erzurumlu İbrahim Hakkı Sabır, ferdin toplum hayatında, uyum ve düzen … Devamını oku
Sabahleyin yenilen veya içilen, erken sağılan süt, sabah içilen şarap gibi, anlamlan ihtiva eden Arapça bir kelime. Irakî, bu ifâdeyi sohbet anlamında kullanır. Peymane-i hurşîd ile her subh ederiz ıyş, İsa ile peymânekeş-i bezm-i sabunuz. Ruhî
Pas anlamına Arapça bir kelime. Nefsin kötülüklerinden meydana gelen karanlık ve maddî şekiller dolayısıyla, kalbin üzerinde oluşan ince perdeye denir. Bu perde, hakikatlerin kabulüne ve tecellî nurlarının alınmasına engel teşkil eder. Kâşânî, bu kirliliğin mahrumiyet derecesine ulaşmasında, “reyn” adını aldığını söyler.
Arapça, Allah rızası için ihtiyaç sahiplerine verilen şeye sadaka denir. Kelime kök olarak sıdk, doğruluk, doğru olmaktan türemiştir. Sevap kazanma ümidiyle, fakire bir miktar aynî veya nakdî yardımda bulunma anlamıyla, dinî tarifi yapılır. Çoğulu sadakât’tır. Kamus-ı Osmanî’de şu tarif yer alır: “Sıdk ve ihlâs ile livechillâhi Teâlâ verilen para, şey ; mesûbâta sıdk-ı rağbeti izhar … Devamını oku
Arapça, göğüs anlamına gelen bir kelime. Ruh, kalbin bir mertebesi, Şerh-i sadr: 1. Hz. Peygamber (s)’in göğsünün yarılması olayı, 2. Gönlünde, ilâhî marifet pırıltıları zuhur eden sufînin durumu. Kalbin her türlü pislikten temizlenmesine, selâmet-i sadr denir. Burada pislikten kastedilen şey, Kur’ân ve Sünnete aykırı düşen, her türlü düşünce ve hâtıralardır.