İslam, insanlığın ortak değerlerini içerir. İslam, hayat alan değil, hayat veren bir dindir. Müslümanım diyen herkes bu gerçeği en güzel şekilde ortaya koyabilmeli, önce kendi nefsine sonra da başkalarına Allah’ın ayetleri ile güzel öğütler vererek örnek olabilmelidir. Allah bizi hep birlikte barışa davet etmektedir. Kur’an ayetleri, inananları silm’e yani gerçek anlamda teslim olarak barış ve güvene girmeye davet eder. Kur’an’da inananların özellikleri sayılırken inananların, kötülüğü iyilik ile ortadan kaldıranlar olduklarına dikkat çekilir. Yine ayetler, yapılan kötülüklerin karşılığının benzer bir kötülük olduğunu söylerken barışı ve affetmeyi esas almanın daha hayırlı ve erdemli bir davranış olduğuna dikkat çeker.
Kötülüğe kötülük ile karşılık vermek herkesin harcıdır. Önemli olan kötülüğe iyilik ile karşılık verebilmektir. Şüphesiz kötülük ile iyilik bir değildir. Kötülüğe kötülük ile karşılık vermek kötülüğü ortadan kaldırmaz. Ayetlerde kötülüğe iyi ve güzel olanla karşılık vermenin, içinde düşmanlık ve kötülük bulunan birini bile sıcak ve yakın bir dost haline getirebileceğine dikkat çekilir. Hatta öyle ki ayetlerin ifadesi ile Allah’ın has kulları kendilerine sataşan ve düşmanlık besleyen kişilere karşı dahi barış ve esenlik dileğinde bulunup onlara uymayan kullardır.
Şüphesiz İslam dini savaş ve düşmanlık dini değildir ama Müslümanların kendilerine savaş açan ve düşmanlık yapanlara karşı gerektiğinde kendilerini savunabilecek bir güçte olmaları ve ölçülü bir şekilde karşılık verebilmeleri gerekir. Bazen kalıcı barışın sağlanabilmesi için haklı bir gerekçe uğruna savaşmak gerekebilir. Bu anlamda İslam, Müslümanları pasif ve etkisiz kılan bir din değildir. Güçlü olmanın haklı olmak anlamına gelmediğini gösterebilmek, gerektiğinde haksızlığa karşı dik bir duruş sergileyebilmek ve zulme uğrayanın yanında durabilmek için her anlamda güçlü olmak gerekir. Yeryüzündeki kötülük ve zulüm ile mücadele etmek, adaleti, hakkı, hukuku ve merhameti gözetmek için çabalamak, sorumluluk sahibi, duyarlı bir insan ve inanan olmanın bir gereğidir.
Allah, inananlara sadece kendilerine yapılan saldırılara karşılık verme hakkını yani nefsi müdafaa hakkını vermiştir. Bunun dışında saldırganlık yapmamamız konusunda bizleri uyarmıştır. Bir Müslüman’ın kendisi ile savaşmayan ya da yeryüzünde bozgunculuk çıkartarak zalimlik göstermeyen kişiler ile savaşması söz konusu değildir. Bununla birlikte ayetlerde savaşı bitirerek barışa eğilim gösterenlere karşı aynı şekilde barışa eğilim gösterilmesi söylenir. Allah, inananlara karşı savaşmayan ve onları yurtlarından çıkarmaya çalışmayan kimselere karşı adaletli ve nezaket sahibi olmamızı söyler.380 Yine ayetlerde, inananlar ile antlaşması olan bir topluma sığınanlar veya inananlarla da kendi halkıyla da savaşmayı içine sindiremeyip inananlara gelenlerin hariç tutulması gerektiği, tarafsız kalarak inananlar ile savaşmayıp barış isteyenlerin üzerlerine gitme izni verilmediği hatırlatılır.
Bu tür ayetlerde Allah sadece haksızlık ve zulme uğratılarak kendilerine savaş açılanların karşılık vermesine yani savaşmalarına izin vermektedir. Çünkü bu kişiler Rabbimiz sadece Allah’tır dedikleri için haksızlıkla yurtlarından sürülmüş, zulüm ve işkenceler görmüşlerdir. Bu zulme karşı savaş izni verilmesi kadar doğal başka ne olabilir? Üstelik anlaşmayı bozanlar da savaşı ilk olarak başlatanlar da Müslümanlar değil o kâfirlerdir. Üstelik Müslümanların kendilerine savaş açanlarla savaşma konusunda bir tereddüt ya da gevşeklik göstermemeleri aksine çetin ve kararlı olmaları gerekir.
Kur’an’a göre en büyük cihad yani en büyük çaba ve mücadele, Kur’an ile yapılan yani Kur’an’ın hakikatlerinin insanlara ulaştırılması için verilen mücadeledir. Ayetler bu gerçeğe dikkat çekmektedir. Yine Kur’an’a göre en güzel ve en etkili cihad yöntemi bilgelik ve güzel öğütle verilen mücadeledir. Kur’an hikmetler ile dolu ilahi bir öğüt ve uyarıdır. Peygamberler, gönülleri fethetmek üzere insanları yalnızca Allah’ın vahyi ile uyarmış ve dikkatlerini sadece Allah’ın vahyine yöneltmişlerdir. Yine peygamberler en güzel şekilde uyarılarda bulunmuş ancak inanmaları noktasında insanları zorlamayarak onlara Kur’an ile öğüt ve hatırlatmalarda bulunmuşlardır. İnananların elinde, zihninde, kalbinde ve dilinde Kur’an olmalı ve Allah’ın ayetleri en güzel şekilde hayata taşınmalıdır. Hayatında gerçek anlamda Kur’an olan bir Müslüman’ın silah ve şiddet ile işi olmaz. Ancak Müslümanlar akıllarını gerektiği gibi kullanmaz, Kur’an’ı rehber almaz, bilgili ve eğitimli olmazlarsa kolayca kandırılabilir, düşmanlık ve şiddet makinelerine dönüştürülebilirler.
Emre Dorman