Dini hüküm ne demek? Dini hükümler neler? Allah’ın hükmü ne demek? İslam’da hüküm nedir?

Yukarıda dini tanımlarken, “Din, Allah tarafından kurulan bir sistem olup, akıl sahiplerini, kendi irade ve tercihleriyle, bizzat hayırdan ibaret bulunan ve peygamber tarafından tebliğ edilen şeylere sevkeder.” demiştik. Bu tanımda yer alan “bizzat hayır”, yani mutlak hayır, her bakımdan iyi ve güzel şeyler dinin konusunu ve muhtevasını teşkil eder. Bunlara dinî hükümler diyoruz.

Dinî hükümler (ahkâm-ı şer‘iyye), Peygamber efendimizin Allah’tan aldığı vahyin mahsulü nasslardan, Kur’an ve Sünnet’ten çıkarılmıştır. Bunlar itikada, amele ve ahlâka dair olmak üzere üçe ayrılır:

İtikada Dair Hükümler

İtikadî hükümler, iman konusunu teşkil eden meselelerdir: Allah’ın varlığına, peygamberlerin hak olduğuna, âhiretin vuku bulacağına inanmak gibi. İtikadî konular gözle görülen, elle tutulan şeyler, yani duyu organlarıyla algılanan hususlar değildir. Dinin haber verdiği bu gerçekler ancak akıl yoluyla bilinir.

İtikadî hükümlerde kesin delil aranır. Şöyle ki: Bir konunun itikat hükümlerinden sayılabilmesi için onun nassta yer alması gerekir. Nass ya Kur’an âyeti veya sağlam (mütevâtir) bir hadis olur. Ayrıca bu nassın ifade ettiği mâna da açık olmalıdır.

Şunu da belirtmeliyiz ki itikadî meseleler zamana, mekâna ve hitap edilen fertlere göre değişikliğe uğramaz, gerçekliklerini daima korur. Bu yüzden bütün peygamberlerin insanlığa tebliğ ettiği iman esasları aynıdır. İslâm’da itikadî hükümlerle meşgul olan ilme akait veya kelâm ilmi denilmiştir.

Amele Dair Hükümler

Mükelleflerin yapacakları pratik işler, yerine getirecekleri vazifeler demek olan amelî hükümler ikiye ayrılır: a) İbadetler. Allah’a karşı ifa edilmesi gereken kulluk vazifelerinden ibarettir. İbadet, insanın fikrini yüceltir, ruhunu olgunlaştırır, iradesini terbiye eder. İbadetlerin ruhu ihlâstır, yani ifa edilişlerinde dünya menfaati gözetmeyerek sırf Allah’ın rızasını gaye edinmektir. İbadetlerin miktarı ve şekli Kur’an ve Sünnet‘le tespit edilmiştir. İbadetler sırf ilahî hak olup artmaz, eksilmez, zamanla değişmez. b) Muamelât. İnsanlar arasındaki hukukî münasebetleri düzenleyen bu hükümlerin özü adalettir. Esasları Kur’an ve Sünnet’te vardır.

İbadet ve muamelât meseleleriyle fıkıh ilmi meşgul olur.

Ahlâka Dair Hükümler

İnsanların kendi aralarında ve diğer canlılarla (hatta cansızlarla) münasebetlerini düzenleyen âdâb-ı muâşeret kurallarıdır. Bu kurallar nefsin terbiyesini hedef alır. İslâm ahlâkının hükümleri, Kur’an ve Sünnet’te bir bir anlatılmıştır. Ahlâk kaidelerinin özü “yaratana hürmet, yaratılana şefkat”tir. Hatta bu, İslâm dininin insanda gerçekleştirmek istediği temel gayedir.

İtikada ve amele dair hükümlerin benimsenmesinde ve gereklerinin yerine getirilmesinde olduğu gibi ahlâka dair kuralların yaşanmasında da en büyük örnek, şüphesiz ki son peygamber Muhammed aleyhisselâmdır. Onun için Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur:

“Ey habibim! Şüphesiz ki sen yüce bir ahlâka sahipsin.”

“Andolsun ki Resûlullah, sizin için, Allah’a ve âhiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok anan kimseler için güzel bir örnektir.”

Resûl-i Ekrem’in kendisi de şöyle buyurmuştur:

“Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.”

Ahlâkî hükümleri, ahlâk ve tasavvuf ilimleri konu edinmiştir.

Dinî hükümler konusuna son vermeden şunu da belirtelim: Bu hükümler her ne kadar bize hitap edişleri ve tarafımızdan gereklerinin yerine getirilişi bakımından üçe ayrılmışsa da (itikada, amele ve ahlâka dair hükümler), dindeki yerleri bakımından hepsi itikadîdir. Şöyle ki: Dinî bir hükmün varlığı, Kur’an’la veya sahih (mütevâtir) bir sünnetle ispat edilmiş bulunuyorsa öylesi -yukarıdaki hükümlerden hangisine girerse girsin- iman edilecek konular arasına girer, onun İslâm dininin hükümlerinden biri olduğuna inanmak gerekli hale gelir.

Meselâ İslâm’da anaya babaya itaat emredilmiş, insanları çekiştirmek (gıybet) yasaklanmıştır. Bunların ikisi de ahlâk kurallarındandır. Ancak anaya babaya itaatin dinin kesin emirlerinden, insanları çekiştirmenin de yasaklarından olduğuna inanmak itikadî bir hükümdür. Bu sebeple anaya babaya itaat etmemek veya insanları çekiştirmek ahlâk kaidelerine aykırı düşer, bunların ilahî emir ve yasaklardan olduklarını kabul etmemekse imanı zedeler.