Reenkarnasyon, günümüz dünyasında taraftar bulması sebebiyle güncel bir konu olsa da, onun tarihte farklıtopluluklarda izlerini bulmak mümkündür. Eski İranlılar, Mezopotamyalılar, Pisagor ve Eflâtun gibi düşünürler de ruh göçüne inanıyorlardı. Yine de onun en eski tarihini, Hint felsefesine kadar götürmek mümkündür. Pisagor ve Eflâtun gibi kadim Yunan filozoflarının ruh göçünü benimsedikleri bilinmekle birlikte,20 bu yerleşik bir düşünce olmayıp, onların bu inancı Hindistan’dan almış olabilecekleri düşüncesi ağır basmaktadır.21 Bazılarına göre ise Mısırlılar, insan ruhunun ölümsüz olduğu, ölümden sonra ruhun o anda doğmakta olan bir başka bedene geçtiği öğretisinden söz eden ilk topluluktu22 ve Yunanlılar bu düşüncelerini Mısırlılar’dan almış da olabilirlerdi.
Eski Mısırlılar, insanın ölümünden sonra, kötülükleri galip gelenler hayvan bedenlerine sokularak tekrar dünya hayatına döndüğüne inanıyorlardı. İyi ruhlar ise, uzun bir cennet hayatından sonra yeniden imtihana tabi tutulmak üzere dünya hayatına döndürülebilirdi.23 Bu düşünce, Mısırlılar’ın hayat felsefelerine de uymaktaydı. Çünkü firavunun mutlak güç ve hâkimiyetine inandıkları için, öldüğünde onu yeniden bir başka firavunun bedeninde dünyaya döndürmek ve ölümsüzleştirmek için tenâsüh düşüncesi biçilmiş kaftandı. Bu düşüncenin Mısır’da tahsil gören Pisagor tarafından Yunanlılar’a götürüldüğünü, ancak asıl ağırlığını ise Hint dinlerinde hissettirdiği ifade edilmektedir. Bu sebeple bütün milletler içinde tenâsühe en çok inanan Hintlilerdir.
Tenâsüh düşüncesinin Hindistan’da revaç bulmasının, oradaki hayat felsefesini oluşturan kast sistemiyle yakın ilişkisi vardır.25 Dünya yaşamındayken bulunduğu sınıf tabakasını değiştiremeyen Hindu’ya yeniden dünyaya geldiğinde daha üst tabakaya yükselebilme fırsatı verilmiş oluöaktaböylece dünya yaşamında mevcut düzene isyan etmeden yaşamak, dinî inançlarının bir parçasını oluşturmuş olmaktadır.
Bu konuda bilgi veren kaynaklar, tenâsüh düşüncesini Yunanlılar’dan çok Hinduizm’e nispet ederler ve hatta bunu Hint dininin en ayırıcı vasfı olarak zikrederler.26 Hinduizm, Budizm, Jainizm ve Sihizm gibi Güney Asya dinlerinin en bâriz vasfı reenkarnasyon inancıdır. Yeniden doğuş, Hindu dininin ve onun felsefe okulunun temel kuralı olup ruhların, hem aynı bedene hem de başka bedene intikal edebileceği düşünülmektedir. Bu tür felsefelerde ruh ebedî kabul edildiğinden, yok olmayan ruh yeni bedenlerde dünyaya dönmekte ve dönüşüm böylece tamamlanmaktadır.27 Bu dönüşümün tamamlanması ve ruhun olgunluğa ulaşması için tek bir hayat yeterli değildir. Böylece birçok gidip gelmelerle yaşanan hayatlar insan şahsiyetinin özünü oluşturur.
Benzer yaklaşımlar Budizm ve Jainizm gibi dinlerde de mevcuttur. Budizm’e göre de ölüm, yeniden dünyaya gelişin başlangıcıdır. Böylece canlıların ruhları sürekli olarak ölür ve yeniden dünyaya gelirler. Her dünyaya gelişte ruh bazan hayvan, kimi defa da insan bedeninde hayatını sürdürür. Sonunda gelişerek nirvanaya yani doğru, güzel, iyi ve eksiksiz durumuna ulaşır. Acı çekerek bedenden bedene geçen ruh göçü son bulunca aydınlanarak sonsuz mutluluğa ulaşır.
Budistler’e göre insan nirvanaya ulaşınca Buda haline gelir. Onlara göre bir kere yaşamak yeterli değildir, onun için reenkarnasyon olmalı ve insan olgunluğa erişinceye kadar gidip gelmelidir.28 Onların bu düşüncelerinin temelini, insan fiil ve davranışlarının önemine vurgu yapan karma inancı oluşturur. Dolayısıyla insan fiil ve davranışlarının karşılığını görecektir ama bunun gerçekleşeceği yer yeniden doğuşla yaşanan dünya hayatıdır. Görüldüğü gibi her şey dünyada olup bitmekte ve bu döngü sürecinde âhiret hayatına yer verilmemektedir.
Esas itibariyle bütün semavî dinler reenkarnasyonu reddetmiştir. İslâm dini de bu inancı kesin bir dille reddeder. Bununla birlikte bu dinlerin taraftarları arasında da, belki de çevre kültür ve inanışların etkisiyle bazı fırka ve grupların tenâsüh inancına sahip oldukları görülmektedir. Kimi yahudi ve hıristiyan tarikatlarında da bu inanca rastlanmaktadır. Ruhların ölümden sonra ceza ya da mükâfat amaçlı olarak başka bir bedene intikal edeceğini savunun gruplar arasında Ahmed b. Hâbit, Ahmed b. Nabuş, Ebû Müslim elHorasânî ve Zekeriyyâ erRâzî gibi isimler zikredilmektedir.
Maniheistler’i zikreden Bağdâdî (ö. 429/1037), İslâm düşüncesi içinden tenâsühe inanan gruplar arasında ise Beyâniyye, Cenâhiyye, Hattâbiyye ve bazı aşırı Şiî fırkaları ile Mûtezile’den Ahmed b. Hâbit ve Ahmed b. Banus’u saymaktadır.30 Ancak Bağdâdî’nin Allah’ın insan bedeni içinde düşünülmesi anlamına gelen hulûl kelimesi ile tenâsüh kelimesini aynı anlamda kabul ettiği ve bu düşünceye sahip grupları da tenâsühü kabul eden gruplar arasında ele aldığı anlaşılmaktadır.
Bunlar dışında Karmatîler, Kâmiliyye, Mansûriyye gibi bazı aşırı Şiî fırkalarda da bu inanca rastlamak mümkündür.31 Ayrıca Şîa ve Şîa ile irtibatlı fırkalardan İsmâilîler, Nusayrîler, Dürzîler ve Yezîdîler’in de ruh göçüne inandıkları bilinmektedir.32 İsmâilîler, ruhun hayvan vücuduna intikal ettiğine inanmaz; fakat birbirlerini takip eden ruhların imamı tanıyıncaya kadar doğumla ölüm âlemleri arasında gidip geldikleri hayat devrelerine inanırlar ve bu ruhlar daha sonra nur âlemine yükselir.
Bâtınîlik’ten doğmuş bir dinî akım olan ve hulûl nazariyesine inanan, cennet ve cehennemi dünyada arayan Nusayrîler’e göre, Nusayrî olmayanlar ve kendi mezheplerinin günahkârları, yahudi, Sünnî müslüman veya hıristiyan olarak dünyaya döneceklerdir. Ali’yi tanımayan ve sevmeyenler ise eşek, köpek yılan suretine girerler; gerçek Nusayrîler’in ruhları ise yıldızlara dönüşerek nurlar âlemine yükselir.3Anadolu’da yaşayan Alevî ve Bektaşî inançlarında reenkarnasyonu akla getirecek anlatımlar mevcutsa da, bu inancı en canlı biçimde taşıyanlar Nusayrîler olmuştur. Bu sebeple bazı yazarlar, reenkarnasyon inancını Nusayrîliğin karekteristik özelliklerinden biri olarak görürler.
Günümüzde yukarıdaki fırka ve gruplardan hayatiyetini devam ettirenlerin sahip oldukları tenâsüh inançları yanında, bazı ilkel kabilelerde ve yerli halklarda da tenâsüh inancının mevcudiyetine rastlanmaktadır. Bazan çoğunluğu Afrika yerli kabilelerinden olan ilginç örnekler de aktarılmaktadır. Meselâ Kuzey Rodezya’daki bazı kabilelere göre ruh, her türlü hayvan bedenine geçebilir ancak aslan yalnızca krallara hastır. Buna benzer örnekler, pek çok Afrika yerli kabilesi için nakledilmektedir.
Aynı şekilde günümüz dünyasında “new age” oluşumlarının pek çoğunun reenkarnasyona yakın ilgi gösterdikleri bilinmektedir. Bunlar arasında spiritüalistler ile teosofik ve antroposofik hareketleri de sayabiliriz. Ayrıca Amerika Birleşik Devletleri merkezli bazı kurum ve derneklerin de bu konuyla yakından ilgili olduğu bilinmektedir.