Sözlükte “iyi, güzel; saray, kasır” gibi anlamlara gelen burç, Kur’an’da “yıldızların burçları” şeklinde kullanılır ve yıldızların kendilerine has menzilleri dolayısıyla bu adı almıştır. Âyette geçen “yıldızların mevkileri”47 ifadesi de buna işaret etmektedir. Gökteki burçlar, yükselmeleri, görünür olmaları veya açığa çıkmalarından ötürü bu adı aldıkları gibi surlarla çevrili bir şehrin veya sarayın kuleleriyle bir kalenin yüksek ve stratejik mevzileri de aynı sebepten dolayı burç olarak adlandırılmıştır.
Burç kelimesi Kur’ânı Kerim’de çoğul olarak birkaç yerde geçtiği gibi, aynı zamanda bir sûreye de adını vermiştir. Bu sûrenin, burçlarla dolu gökyüzüne yeminle başlaması oldukça dikkat çekicidir.49 Tarih boyunca bazı uygarlıklarda, burçların insan hayatı üzerinde etkili olduğuna inanılagelmiş ve bu burçlar, bazı hayvan figürleriyle de sembolize edilmiştir. Batı kültüründe ise onları tanımlamak için bu hayvan figürlerini akla getirecek şekilde “zodyak” kelimesi kullanılmaktadır.
İslâm düşünce ve bilim tarihinde XI. yüzyıla kadar astroloji ve astronomi arasındaki ayırım fazla belirgin değildi. Bazı İslâm düşünürleri astronominin yanı sıra yıldızların mevkilerinden belirli anlamlar çıkarma sanatı olarak bilinen astrolojiyi bir matematik ve tabiat bilimi olarak kabul etmiş, bir kısmı ise reddetmiştir. Yine de astroloji pek çok düşünür tarafından reddedilip hurafe olarak kabul edilmesine rağmen gerek gizli bilim gerekse sembolizm temelinde varlığını daima korumuştur.50 Böylece gökyüzündeki yıldızlar ve burçlar yön bulma ve zaman ölçümünden tutun da meydana gelecek olayların tahmin edilmesine kadar pek çok açıklamaya imkân tanıyacak şekilde anlaşılmış ve yorumlanmıştır.
İslâm kültüründe astronomiyle ilgilenen pek çok düşünürün aynı zamanda astrolojiye de ilgi duyduğu bilinmekle birlikte bu her zaman için yukarıda zikredilen temelde olmuş ve günümüzde olduğu gibi bir falcılık vasıtası haline dönüşmemiştir. Ancak zamanla pek çok geleneksel bilim gibi, astrolojinin de dayandığı bu derinlik ve metafizik temel yitirilince, astroloji gökyüzü dünyası ile ilgili bir anlam arayışı olmaktan çıkmış ve günümüzde olduğu şekliyle, tam bir hurafeye ve bâtıl inanca dönüşmüştür.
Astrolojinin astronomiden farkı, yıldızların hareket ve konumlarından bir işaret sistemi oluşturulduğuna, bu sistem sayesinde gelecek, şimdi ve geçmişe dair bilgi elde etmenin mümkün olacağına inanılmasıdır.51 Yıldızlar ve onların hareketine dayalı yorum yapma, anlam çıkarma ve insanların geleceğine ilişkin bilgi verme, aslında daha önce değindiğimiz fal türlerinden birisidir ve falın bu çeşidine “yıldız falı” adı verilmektedir. Bugün günümüz insanının burç diye takip ettiği ve gazete köşelerinden bulup gündelik hayatını ona göre düzenlediği şeyin de bir çeşit fal olduğunu söylemek mümkündür.
Aslında astroloji veya gündelik kullanımdaki adıyla yıldız falı, gök cisimlerinin yeryüzündeki olayların hayır ve şer özelliği kazanmasına, insanın karakterinin şekillenmesine ve insan geleceğine olan etkisi felsefesi üzerine dayanır. Tarih içinde bunları konu edinen, yıldızların hareket ve özelliklerinden hareketle insan karakteri ve geleceğine ilişkin analizler yapan “yıldıznâme” adı verilen kitaplar bile yazılmıştır. Elbette ki Kur’an’da göklerdeki düzen ve ihtişama dikkat çeken pek âyet mevcuttur.
Göklerin ve yerin yaratılışı Allah’ın varlığının delillerinden sayılmış ve hepsinin Allah’ın emrinde olduğu, hiçbirinin yeryüzünü ve insanları etkileyici ve talihlerini belirleyici bir gücünün olmadığı ve her şeyin Allah’ın sevk ve idaresinde olduğu pek çok yerde dile getirilmiştir. Ayrıca insan denen şerefli varlığın bütün karakter özelliklerini yıldızlardan hareketle çözümleme iddiası da son derece abartılı ve gerçek dışıdır. Allah insanı en güzel surette yaratmış, ona huy, mizaç ve karakterini vermiştir.
İnsan karakteri ve geleceği Allah’ın yaratma ve takdiriyle olup, herhangi bir yıldızın ve gök cisminin hareket ve sükûnuyla değişmez. Allah, yeryüzünün yaratılışı, gece ve gündüzün birbirini izlemesi, insanların farklılıklarını varlığının delillerinden saymıştır. Farklılık bir zenginlik olarak görülürken, aynı tarihte veya burçta doğan insanların aynı karakterde ve mizaçta oluşunu ileri sürmek en azından yaratılıştaki bu çeşitlilik ve zenginliğe aykırı bir durumdur.
Diğer taraftan gök cisimleri ve yıldızlara olduğundan fazla güç ve etki vermek, onların dünyayı ve insan hayatını şekillendirdiğine inanmak, İslâm’ın tevhit ilkesiyle de çelişen bir durumdur. Tarihte yıldızların etkin bir güç olduğuna inanan ve onlara tapan toplulukların bulunduğu bilinen bir gerçektir. Sâbiîler’in yaptığı gibi yıldızlara tapmak, onlardan bilerek birtakım hükümler çıkarmaya çalışmak şirk olarak görülmektedir.
Burç veya yıldız falı altında insanları doğdukları tarihlere göre sınıflamak, onların geleceklerini okumak, karakterlerini tespite çalışmak veya kaderlerini okumak, İslâm inancına göre meşru değildir. İnsanın kaderini tespit etmek ve geleceğini okumak, dinimizce yasaklanmıştır. Daha önce ele alındığı gibi falcılık, Kur’an tarafından şeytan işi bir pislik53 olarak nitelenmiş ve insanların bunlardan kaçınması istenmiştir. Hz. Peygamber de falcı ve kâhinlere gitmeyi, onların söylediklerini tasdik etmeyi, Allah’ın kendisine vahyettiğini inkâra eşdeğer görmüştür.54
Allah, gökleri ve yeri hak olarak yaratmıştır ve onlarda iman edenler için Allah’ın ilim ve kudretine deliller vardır.55 Gökte burçları var eden ve insanlar için onları süsleyen,56 gündüzü, geceyi ve ayı yaratıp insanın hizmetine veren, üstümüzde yedi kat göğü yükselten, onda alev alev yanan kandiller yaratan Allah’tır. Yıldızları da O yaratmış ve her biri Allah’ın emri ile insanın hizmetine verilmiştir. Yüce kudret tarafından var edilen ve insanın emrine verilen yıldızların ve burçların, insana hükmetmesi ve onun geleceğini yönlendirmesi aklen de mümkün değildir. Çünkü insan şerefli bir varlıktır ve bütün göktekiler ise Allah’ın izniyle insanın emrinde olan varlıklardır. Hizmetkârın, efendisine baş kaldırması ve ona hükmetmesi düşünülemez. Çünkü Allah, göklerde ve yerde ne varsa hepsini, düşünen toplumlara ibret olması için insana boyun eğdirmiştir.