Yoga, insan bedenine hâkim olma yoluyla insanın ruhî yaşamına da egemen olunabileceği inancı olup, bir çeşit çilecilik anlamına gelir ve Hinduizm’in altı büyük öğretisinden biri olarak bilinir. Yoga terimi etimolojik olarak Sanskritçe bir fiil olan yujdan türetilmiştir ve kullanıldığı bağlama göre birkaç farklı anlam alır. Boyunduruğa almak veya bağlantı kurmaktaki gibi “katılmak”, “elde tutmak” veya “düzenlemek veya kontrol altında tutmak” anlamına gelebilir. Aynı zamanda bir insanın dikkatini, algılanan veya tahayyül edilen bir nesne ile bir araya getirmek anlamına da gelir.
Başka bir anlamı da bir gayret ve pratiğin nihaî sonucudur: “Tamamlanma, birlik” veya “bütünlük.” Herhangi bir amaçla kendimizi geliştirme yöntemleriyle uğraştığımızda, yoga ile uğraşmaktayızdır. Yoga’nın ilkeleri Patanjali’nin Yoga Sutra isimle eserinde toplanmıştır. Patanjali yoga düşüncesinin kurucusu değildir, yalnızca onun ilke ve kaidelerini tespit etmiştir. Patanjali, yogayı evrenin ardında yatan gerçeğe (nirvana) ulaşma aracı, zihnin faaliyetlerini kontrol altına alarak kişisel benliği evrensel benlikle birleştirme yöntemi olarak görmektedir.
Yoga düşüncesi yeni bir şey değildir; Hint gizemciliğinin ve mistik düşüncesinin içlerine kadar uzanır. Yoga, Hinduizm’de havas diye isimlendirebileceğimiz seçkinlere özgü bir ibadet biçimidir. Hatırlamak gerekir ki söz konusu dinde avamın, elbette daha farklı ibadet ve uygulamaları vardır. Fakat samsara çemberinden kurtulmak ve mutlak kurtuluşa ulaşmak isteyenler için yegâne yol yoga egzersizlerini uygulamaktır. Hinduizm’in dışında Budizm ve Jainizm gibi bölge dinleri için de aynı durum geçerlidir. Bu sebeple menşei itibariyle yoga, halka değil elitlere ait bir ibadet biçimidir. Ülkemizde ise yoga, daha çok maddî açıdan sıkıntısı olmayıp mânevî açıdan boşluk içinde olan ve ruh dinginliği arayan insanların ilgisini çekiyor görünmektedir.
Yürek atışlarını durduracak, soluğunu dakikalarca tutacak şekilde bedenine hâkim olma egzersizi olarak görülen ve insanı dönüştürmek, tamamlamak ve bütünleştirmek amacını güden yogada ruhu derin düşünceye sevketmek ve bilinci dönüştürebilmek için birtakım aşamalardan geçmek gerekmektedir.98 Başlangıçta ahlâkî açıdan kendini eğitmeyi öngören ve bu aşamaları geçtikten sonra “yogi” adını alan birey, tam bir mistik dönüşümle Tanrı ile bütünleşmeye (nirvana) ulaşır. Bu ise birtakım derin düşünme ve meditasyon teknikleriyle kendinden geçmeyi gerektirir. Bireysel varlığını yok edip, içinde bulunduğunu var saydığı bütün varlığa ulaşmayı amaçlar.
Bu olgunluğa ulaşan yogi, başkalarıyla ve içinde yaşadığı kâinatla uyumlu ve bütünleştirici ilişkiler için girmiş, arzu ve isteklerini yüksek gayelerle uyumlu hale getirmiş, kendini gerçekleştirmiş demektir. Bütünlüğe ermek için bu dünyadan ayrılmak zorunlu değildir, sadece farkındalığı engelleyecek ve kısıtlayacak şartlardan ve ilişkilerden (hayaller, zihinsel çatışmalar) kendini arındırmak gerekir. Arınmış bir birey, hayatı doğallıkla yaşar; düşünüşü mantıklı, duyguları düzenli ve davranışları ahlâka uygundur.
Böylesine bir ruhî hayatı amaçlayan biri için uygulanması gereken temel pratik aslında oldukça basittir: Bireyde bu şuurüstü halleri ortaya çıkaran günlük meditasyonu sürdürmek. Meditasyon sakin ve sessiz oturarak, dikkati içe çevirerek, seçilen bir odak noktası üstünde yoğunlaşarak ve süper şuur hallerin açılmasına imkân veren bir farkındalık değişmesi olana dek dikkati dağıtmadan tefekküre dalmakla uygulanır.
Yeni başlayan meditatörlerin çoğunun farkındalıkları, fiziksel ve zihinsel süreçlerle çok ilgili olduğundan etkili biçimde uygulama yapmakta zorluk çekerler. Dinlenme halinde iken deneyimlenen berrak benşuurlu farkındalık halleri, meditasyon uygulaması uyanık dikkat ile sürdürüldüğünde gelişen süper şuur halleri için hazırlayıcıdır. Bunun için de bazı ebedî kuralları uygulamak gerekir. Şiddetin terkedilmesi ve başkalarına zarar vermekten kaçınmak, hakikate sadık kalmak, kendine güvenmek, hayat enerjisini yüksek amaçlar için kullanmak, engin ve müşfik olmak, hayatın her aşamasında saflığın hüküm sürmesine izin vermek, ruhsal pratiklerde gayretli olmak ve Tanrı’ya inanmak şarttır.
Görüldüğü üzere yaratıcılık, zekâ ve enerjiyi artırmak, zihnin ve bedenin potansiyelini harekete geçirmek için sağlık, mutluluk ve başarının keyfini çıkarmak için fazla çaba gerektirmeyen, günde iki kere gözler kapalı şekilde 15–20 dakika süreyle oturup yoğunlaşmak ve derin düşünceye dalmak yeterlidir.
Bu anlatılanlardan hareketle diyebiliriz ki yoga düşüncesi, kökleri Hinduizm’de bulunan inançların çağdaş bir sentezidir. Hinduizm’den izler taşımasına karşılık ülkemizde de bulunan yoga ve meditasyon merkezlerinde uygulanan yoga egzersizleri, hem amaç hem de içerik bakımından Hindu yoga uygulamalarından farklılıklar arzetmektedir.
Hinduizm’de yoga bireyin olgunlaşmasını ve arınmasını hedefleyen sekiz basamaklı bir yol iken, günümüzde birtakım jimnastik ve aerobik hareketleriyle süslenmiş yoganın yalnızca iki basamağı bulunmaktadır. İlk aşama olarak rahat oturma alışkanlığı kazanmak ve ikinci aşamada da uygulanacak nefes tutma egzersizleriyle zihinsel arınmayı ve odaklanmayı sağlamaktır.104 Başka bir anlatımla günümüzdeki yoga uygulamaları, özünden biraz çarpıtılmış ve günümüzün kapitalist anlayışına ve mantalitesine uyarlanmış biçimidir.
Yoga, ülkemizde de bulunan ve bazı insanlar tarafından ilgi gösterilen yoga merkezlerinde, yoga felsefesi, temelinde Hindu düşüncenin bulunduğundan söz edilmeden salt bir arınma ve dinginliğe erişme tekniği olarak sunulmaya çalışılmaktadır. Bir anlamda çağdaş yoga uygulamaları, dinî bir inanç olmaktan çok bir yaşam biçimi ve felsefesi olarak takdim edilmekte ve dinler üstü bir konumda bir yerde tutularak, bütün dinlere karşı hoşgörülü olduğu ifade edilmektedir.
Çağdaş ve pek çok insana sempatik gelebilecek bir kamuflajla, bütün dinlere mensup insanlardan taraftar kazanmaya çalışmaktadır. Böylece yoga düşüncesi, içindeyaşadığı dünyanın sıkıntılarından ve dertlerinden sıkılıp bunalan çağdaş insanın önüne, ruh dinginliğine erebileceği ve sıkıntılarından kurtulabileceği bir kurtuluş reçetesi gibi konulmaktadır. Bu bakış açısına göre yoga, insan hayatına canlılık kazandıracak, insanı stresten kurtaracak ve mutluluğa eriştirecek önemli bir tercih olmaktadır.
Halbuki yukarıda da temas edildiği gibi yoga, Hinduizm’in temel ilkelerinden biridir ve ruhu arındırmanın ve nirvanaya ulaşmanın bir yöntemidir. Başka bir anlatımla doğrudan doğruya Hint diniyle irtibatlı olup dinî bir egzersizdir. Onu tarihî köklerinden koparmak ve dinler üstü ve bütün dinlere hoşgörüyle bakan çağdaş bir akım olarak takdim etmenin hiçbir temeli bulunmamaktadır. Çünkü bireyin kendisini eğitmesi ve arındırmasına yarayan yoga, bireyin Tanrı ile bütünleşmesi anlamına gelen nirvanaya ulaşmanın başlıca yöntemidir.
Yoga felsefesinde ortaya konulan ilkeler, öngörülen aşamalar ve vaat edilen sonuç itibariyle insan hayatına olumlu katkı sağlayabilir. Hayatın keşmekeşi içinde debelenen, bütün ufkunu maddî olanda tüketen ve bunalan bireyler için yoga bir kurtuluş reçetesi gibi de görünebilir. Ancak unutulmamalıdır ki bireyleri arındırmak, ruhsal dinginliğe eriştirmek için semavî dinler ve özellikle de İslâm dini ciddi bir alternatiftir ve insanları kurtuluşa eriştirici, arındırıcı ve ruh huzuruna ulaştırıcı gücünden son derece emindir.
İslâm’da mevcut olan akîde, ibadetler ve bireyin önüne koyduğu derin düşünce ve bütün bunlara dayalı olarak ortaya çıkan tasavvuf kültürü pek çok insan için ruh huzurunun ve mutluluğun kaynağı olabilmektedir. Dolayısıyla inanan ve ibadetlerini yerine getiren bireyler için alternatif birtakım çağdaş yöntemler aramaya gerek bulunmamaktadır.
Müslüman bireyin yoga ve benzeri çağdaş uygulamalarla bir başka dinin propagandasına alet olmadan da kendini eğitmesi, arındırması ve mutlak dinginliğe erişmesi mümkündür. İslâm dininde bütün sonlu ufukların ötesinde olan yüce bir varlığa inanma yanında, öngörülen namaz, oruç, zekât, hac vb. ibadetlerin temel amacı da insanı eğitmek, olgunlaştırmak, dünya ve âhiret mutluluğunu kazandırmaktır. Karşılaşılan sıkıntılar ve musibetler karşısında, her şeyi yaratan ve her şeye gücü yeten Allah’a sığınmadan daha rahatlatıcı ne olabilir ki?
Ayrıca yapılan istiğfarlar, gerçekleştirilen ibadetler ve duaların birey ve toplum huzuruna artı değer katacağı da gözden uzak tutulamaz. Diğer taraftan günümüz insanın önüne âdeta kurtuluş reçetesi gibi konulan bu uygulamaların, bireyleri kutsaldan uzaklaştırıcı yönü de gözden uzak tutulmamalıdır. Çünkü birey bu türden uygulamalarla, içinde herhangi bir dinî inancı barındırmayan, tamamıyla beşerî ve geçici bir yaşam tarzına davet edilmektedir.
Bu bir bakıma dinin öngördüğü aşkın ve evrensel değerlerin reddi anlamına da gelebilir. Oysa İslâm, hakiki ve insanın öte dünyasını da imar edebilecek kalıcı bir huzura ve mutluluğa çağırmaktadır. Önümüzde İslâm’ın evrensel ve kalıcı değerlerine bağlı ve bu değerleri bir yaşan tarzına dönüştürmüş, mutlu ve huzurlu bireylerin bulunması da, bunun önemli bir imkân olduğunu göstermektedir.
Yoganın insanımızın önüne bir kurtuluş reçetesi olarak konulması gerçekçi değildir. Yoganın arınma, huzur, mutluluk, zekâ ve sağlık gibi son derece iddialı ve ütopik vaatlerle insanımızın karşısına çıkarılması, son derece abartılı ve hayalîdir. İnsanımızın, mutluğu dinimizin evrensel ve kalıcı değerlerinde aramak yerine, bu tarzdaki ütopik idealler ve hayaller peşinde araması ve bu konuda para harcaması fazla anlaşılır da değildir. Diğer taraftan yoga merkezlerinin, müdavim üyelerinden bağış adı altında para toplaması bunun menfaat eksenli bir yapılanma olup olmadığı şüphesini de aklımıza getirmektedir.