İslam’da kimler öldürülür? Kuran’a göre kimler öldürülebilir? Kafirler ve müşrikler öldürülebilir mi?

Bazı ayetler anlamından saptırılarak Kur’an’ın müşriklerin öldürülmesi gerektiğini söylediği iddia edilir. İslam, bireyin inanç özgürlüğünün olduğu bir dindir. İslam’a tamamen ters olsa da şirk de bir inanma şeklidir. Dolayısıyla müşriklerin öldürülmesi söz konusu değildir. Bu konuda Tevbe Suresi’nin ayeti, bağlamından saptırılarak sunulmakta ve açıkça Kur’an’a iftira atılmaktadır. Öncelikle ayette genel olarak tüm müşriklerden değil anlaşmayı bozan ve Müslümanlara saldıran belirli müşriklerden bahsedilmektedir. Ayetteki ‘el-müşrikîne’ kelimesinin başındaki ‘eliflâm’ takısı bu şekilde anlaşılmasını zorunlu kılmaktadır. Zaten ilgili surenin ilk ayeti Allah ve Resulü’nden kendileriyle antlaşma yapılmış olunan müşriklerle ilişki kesme ve ayrılış ihtarı ile başlamaktadır. Ayette konu edilen müşriklerin anlaşmayı bozan ve Müslümanlara karşı saldırganca tavırlarını devam ettiren müşrikler olduğu, kendileriyle yapılan antlaşmanın hükümlerine eksiksiz uyan ve Müslümanlara karşı başkalarıyla iş birliğinde bulunmayan müşriklerin hariç tutulmalarından ve onlarla yapılan antlaşmaya sadık kalınması uyarısından da anlaşılmaktadır. Ayete konu olan müşriklerin öldürülme nedeni müşrik olmaları değil yapılan anlaşmayı bozarak saldırganca tavırlarına devam etmeleridir. Zaten bir savaş durumu söz konusudur ve ayette de dikkat çekildiği gibi dört haram ayda savaş ve saldırganlık yapılmaması konusunda anlaşmaya varılmıştır. Dört haram aydan sonra savaş hali devam etmekte ve saldırıda bulunan müşriklerin artık öldürülebilecekleri söylenmektedir. Yine söz konusu ayetin hemen ardından gelen ayette müşriklerden birinin korunma istemesi durumunda ona bu korumanın sağlanması ve ona Allah’ın sözlerini öğrenip anlama imkânının sunulması ve ardından onun güven içinde bulunacağı bir yere ulaştırılması çünkü onların gerçeği bilmeyen bir topluluk olduğu söylenir.

Görüldüğü gibi Müslümanlar ile savaşmayan, saldırmayan ya da bunlardan vazgeçip pişman olan ama müşrik olarak kalmaya devam eden birine gereken korumanın sağlanması ve güvenli bir yere ulaştırılması söylenmektedir. Demek ki ayete konu olan belirli müşriklerin öldürülme nedeni müşrik olmaları değil saldırganlık edip Müslümanları öldürmeleridir. Dolayısıyla Müslümanlar için evrensel bir hak olan nefsi müdafaa ya da meşru müdafaa hakkı söz konusudur. Zaten ayetler açık bir biçimde Müslümanlarla savaşmayan ve onları yurtlarından sürmeye çalışmayanlara karşı nezaketle ve adaletle davranılmasını çünkü Allah’ın adil davrananları sevdiğini hatırlatırlar.

Yine benzer şekilde Bakara Suresi’nin 191. ayetinin de yan-lış anlaşıldığı ya da kasıtlı olarak anlamından saptırılarak sunulduğunu görmek mümkündür. Ayette geçen “Onları ele geçirdiğiniz yerde öldürün.” ifadesinin ayetin bağlamından koparılarak müşrik ya da inkârcı olanların ele geçirildikleri yerde öldürülmeleri gerektiği iddia edilir. Oysa bu ayetin de Müslümanlara savaş açan müşrik ve inkârcılarla alakalı olduğu kolaylıkla görülebilir. İlgili ayetten bir önceki ayette Müslümanlara savaş açanlara karşı Allah yolunda savaşılması ama sınırın aşılmaması söylenir. Dolayısıyla ele geçirildikleri yerde öldürülecek olanlar Müslümanlara savaş açanlardır. Bir sonraki ayette ise onlar Mescid-i Haram çevresinde inananlar ile savaşmadıkça inananların da onlarla savaşmaması söylenmiştir. Dolayısıyla Tevbe Suresi 5. ayette görüldüğü gibi bu kişilerin ele geçirildikleri yerde öldürülmelerinin emredilmesi müşrik ya da inkârcı olmaları sebebiyle değil Müslümanlara savaş açıp saldırıda bulunmaları nedeniyledir. Kısacası Allah bu tip ayetlerde savaş açan tarafa karşı meşru müdafaa hakkını hatırlatmakta ve müşriklerin saldırılarına karşılık verilmesini buyurmaktadır. Allah bir yandan dinde baskı ve zorlama olmadığını, dileyenin inkâr dileyenin ise iman etmesi konusunda serbest olduğunu söylüyorken; diğer yandan müşrikleri, inkârcıları ve dinden dönenleri öldürün demiş olabilir mi? Şüphesiz olamaz. Çünkü Allah tutarlıdır. Kendisi ile çelişmez. Bu türden ayetlerin İslam’a düşmanca yaklaşanlar tarafından bağlamından saptırıldıklarını ve Müslümanların kendilerinden olmayanlara yaşam hakkı tanımadığını ortaya koymak üzere kullanıldıklarını görmek mümkündür. Oysa İslam insanların yaşamlarına son vermek için değil aksine onlara gerçek anlamda hayat vermek için gelmiştir. Bu yüzden ancak savaş açanlara karşı savaşma izni verilmiş, baskı, zulüm ve kargaşa ortadan kalkıncaya kadar savaşılması, savaş açan tarafın vazgeçmesi durumunda ise savaştan vazgeçilmesi ve zalimlerden başkasına düşmanlık edilmemesi söylenmiştir.

Emre Dorman