Kuran’da cennet ve cehennem nedir? Cennete nasıl girilecek ve kimler girecek? Cehenneme kimler girecek?

Kur’an ayetlerinde cennet ve cehennemle ilgili kesitler sunularak insanoğlu bir anlamda müjdelenmek ve ıslah edilmek istenir. Ancak insanlar tarafından genellikle göz ardı edilen ve bilinmeyen bir şey vardır ki o da cennet ve cehennemin dereceleri olduğu gerçeğidir.

Kendini samimi ve dünyevi beklentisi olmadan Allah yoluna adamış, bu yolda didinip çaba gösteren bir inanan ile iman ile inkârın sınırında bir yerde Allah’a kulluk eden, kendisine dokunan iyilik olursa memnun olan ama kötülük olursa hemen yan çizerek imtihan karşısında bekleneni veremeyen biri aynı olmayacaktır. Yine bunlar arasında sayılamayacak kadar çok çeşitteki insanın ahiretteki mükâfatı bir olmayacağı gibi kısmen ya da tamamen Allah’ın emirlerinden sapanlarla,

Allah’a, peygamberlerine, vahye ve o vahye iman edenlere her anlamda savaş açan kişilerin cehennemdeki cezaları da aynı olmayacaktır. Gerçek adalet bunu gerektirmektedir.

Ayetlerde çeşitli cennetlerden bahsedilmekte ve bu cennetlerle ilgili kesitler sunulmaktadır. Hatta öyle üst mertebede cennetler vardır ki onlara sadece kendisini Allah yoluna adayan, oluşta ve yarışta önde giden inananlar ulaşabilecektir. Bunların büyük çoğunluğunun, peygamberimizden önce yaşamış inananlardan, az bir kısmının ise peygamberimizden sonraki inananlardan oluşacağı anlaşılmaktadır.

Allah’ın rıza ve hoşnutluğunun kazanılması ise tüm cennetlerden daha büyük ve önemlidir. Yine ayetlerde cehennemin yedi kapısından ve her kapıya ayrılmış bölük bölük inkârcılardan bahsedilir. Yedi sayısı Arapça’da çokluğu ifade etmek için de kullanıldığından bunların gerçek sayısını sadece Rabbimiz bilmektedir. Ancak ayetlerden hareketle söyleyebileceğimiz bir şey varsa o da cehennemde çekilecek olan azabın da dereceleri olduğudur.

İşte tam da bu noktada özellikle insanların büyük çoğunluğunun cennet anlayışları açısından konunun önemi ortaya çıkmaktadır. İçinde az da olsa Allah’a saygısı olan ve cehennemde ceza görmekten çekinip korkan insanların büyük çoğunluğu halk arasındaki yaygın ifadesiyle bir şekilde cennete girelim de nasıl girersek girelim anlayışındadırlar. Bu anlayışın altındaki en büyük neden cennetlerde sunulacak imkân ve nimetlerin aynı olacağı inancıdır.

Dünya hayatında maddi heveslerin peşine takılan ve doyumsuz olan insan, konu ahiret yurdu ve cennet olduğunda kıyısından kenarından olsa da cennete girmeyi hedeflemekte ve bununla tatmin olabilmektedir. Ya da pek çok insan tarafından tekrarlanan diğer bir yaklaşım ise ‘iyi insan’ modelidir.

“Biz iyi insanız kimseye bir kötülüğümüz yok etliye sütlüye karışmayız kendi halimizde yaşayıp gidiyoruz” şeklinde açıklamalar ile din ve Allah’ın emirleri sadece kendine iyi olmaya indirgenir. Bu anlayıştaki kişiler kendilerini olabilecek en kötü dindar modelleri ya da kendilerinin yaptıklarını yapmayan kişiler ile karşılaştırarak, cenneti en çok hak eden kişilerden görmeyi ve “Canım biz de cennete girmeyeceksek kim girecek” tarzında söylemlerde bulunmayı çok severler.

Konunun daha iyi anlaşılması için somut bazı örnekler vermeye çalışalım. İnsanların maddi ve manevi birtakım özellikleri için örneğin sağlık, mutluluk, zenginlik, güzellik, çirkinlik, güç, kuvvet gibi çeşitli sıfatlar kullanırız. Ancak şunu biliriz ki pek çok insan zengin sınıfına girse de, zenginlikleri arasında büyük fark olabilmektedir. Örneğin Türkiye’nin sayılı zenginlerinden olan bir kişi ülkemiz insanları için ulaşılmaz bir zenginlikte görülürken dünya zenginler sıralamasında ismi dahi geçmemektedir. Ancak bizim bu insanların büyük çoğunluğu için kullandığımız genel bir ifade zengin olduklarıdır. İşte diğer pek çok insani özelliklerde de ortaya çıkan bu derece farkı cennet ve cehenneme girecek olan insanlar için de aynıdır. Yine insanların güzellikleri ve becerileri de eşit değildir. Ancak bunlar için de genel ifadeler olarak güzel ya da becerikli yakıştırmaları yapılır. Aynen bu örnekte olduğu gibi, cennetlik ve cehennemlik olacaklar arasında da farklar vardır.

Kulluk ve ibadetler, hayatının son demlerinde adeta yaşlılık meşgalesiymiş gibi algılanıp gençlik ve kaybolan yıllar göz ardı edilmektedir. Kişinin hayatını dünyevi zevk ve saadetler peşinde geçirip yaşlılığında dahi olsa bazı gerçekleri anlayıp pişman olması yine de takdir edilebilecek bir davranıştır. Çünkü kimi ne şekilde affedeceğini sadece Allah bilir. Ancak Allah kulunu affetse dahi insanın boşa geçirmiş olduğu yıllarını geri getirebilme ve bu yıllarını hayra yönelik işlerle geçirebilmesi mümkün olmadığı için insan yine kayıptadır. İnsanın haramlara girebilme imkân ve kudreti varken haramlardan sakınabilmesi ile gerek fiziki gerekse manevi manada bu kudretlerini yitirdiğinde haramlardan uzak kalması arasında oldukça önemli bir fark vardır.

Samimi bir inananın en büyük hedefi beklentisiz olarak Allah’ın rızasını kazanmaya çalışmak, hesap kitap yapmadan, Allah’ın emir ve yasaklarını en güzel şekilde yerine getirmektir. Zaten yüce Yaratıcımız samimi ve ihlaslı bir şekilde hayırlı işlerle uğraşan, emir ve yasaklarına uyan kullarının ahiretteki mükâfatlarını eksiksiz olarak sunacaktır. Biz kullara düşen ise Rabbimizin takdirini Rabbimize bırakmak ve beklentisiz olarak en başta Rabbimizin rızasını sonra da üst mertebedeki cennetlerini hak edebilmek için hayırlı işlerde yarışmaktır.

Emre Dorman