Allah’ın bizden istediği her şey bizim iyiliğimiz içindir. Allah her türlü eksiklik ve noksanlıktan uzaktır. Allah’ın bize de başka herhangi bir şeye de ihtiyacı yoktur. Allah’ın insanlar arasından elçiler seçmesi ve ilahi mesajlarını insanlara vahiy yoluyla iletmesi insanlara olan rahmet ve merhametinin bir sonucudur. Allah bizi yaratıp kendi halimize de bırakabilir ve en büyük nimeti olan dinî kural ve ilkeleri bize bildirmeyebilirdi.
Ama Allah, Hâdi isminin ve benzersiz rahmetinin bir neticesi olarak bizi kendi halimize bırakmamış ve bize vahiy ile yol göstermiştir. Çünkü Allah hidayet veren, doğruya, iyiye ve güzele iletmede en yüce kudret olandır.990 Yine Kur’an ayetleri, yarattığını en iyi bilenin Allah olduğunu haber verir. Dolayısıyla Allah’ın insanlara yönelik uyarıları onların tam da ihtiyaç duyacağı yani yaratılışlarına uygun olacak biçimdedir.
Bildiğimiz gibi Kur’an sureleri Allah’ın Rahman ve Rahim isimleri ile başlamaktadır. Allah öyle büyük rahmet sahibidir ki rahmet etmeyi kendine ilke edinmiş, Kur’an’da Allah’ın insanlara rahmet etmeyi kendine ilke edindiği haber verilmiştir. Örneğin Kur’an ayetlerinin de dikkat çektiği gibi Allah, hatalarımız sebebiyle bizi hemen cezalandırmayarak bize süre ve fırsat vermektedir. Çünkü Allah rahmet etmeyi çok seven ve az önce de dikkat çekildiği gibi rahmet etmeyi kendine ilke edinendir. Allah’ın tarifsiz rahmeti her şeyi kuşatmıştır. Hatalarımız nedeniyle Allah’tan af dilememiz gerekir çünkü Allah bağışlamayı çok sevendir. Allah’ın rahmetinden asla ümit kesmemek gerekir. Allah, hatalarından pişman olan ve onları telafi etmek için çabalayan kullarının günahlarını tümden affedebilir. Çünkü o bağışlayıcıdır. Rahmetin kaynağı olandır.
Kur’an’daki bazı ayetlerde neden korkutucu ifadelerin ve tehditlerin yer aldığı üzerine düşünmek gerekir. Öncelikle bu türden ayetler sanıldığı gibi çok fazla değildir. Allah’ın rahmetinin ve kullarını affetmek istemesinin vurgulandığı ayetlere kıyasla çok değildir. Allah, ilahi vahyi iletmek üzere seçtiği elçileri müjdeci ve uyarıcı olmaları dışında bir şey için göndermediğini söylemekte, iman edip hem kendini hem de çevresini düzeltenler için korku olmadığını da hatırlatmaktadır. Peygamberimiz de müjdeci ve uyarıcı olarak gönderilmiştir. Aynı zamanda insanlar için bir şahit de kılınmıştır.
Kur’an’da zalimlere ve azgınlıkta ısrar edenlere yönelik “korkutucu” ve tehdit içerikli ifadelerin bulunması Kur’an’a iman etmemek ya da onu dikkate almamak için bir gerekçe midir? Korkutucu ifade ve tehditler, bu dünyada korkunç şeyler yapan kişiler içindir. Kur’an, uyarı ve rahmettir. Korkunç şeyler yapan insanlardan hesap sorulmaması ve haklarında azap hükmü verilmemesi, o zalimlerin zulümlerine maruz kalan kişilere haksızlık, zulümden uzak durarak iyi ve doğru olanı gözeten kullara ise adaletsizlik olur.
Dolayısıyla Allah müjdeleyici ve uyarıcı ayetler arasında tam da olması gerektiği gibi ölçülü ve dengeli bir düzen oluşturmuştur. Allah’ın çeşitli ayetlerde insanları uyarması, korkutması ve tehdit etmesi de benzersiz rahmetinin ve tartışılmaz adaletinin bir gereğidir. Neden?
Yaşadığımız dünyada insan aklının ve vicdanının sınırlarını zorlayacak kadar çok kötülük, haksızlık, zulüm ve merhametsizlikler var. Tüm bunları yapanlar ya da yapılmasına sessiz kalanlar da yeryüzünü daha yaşanılabilir ve barış yurdu kılması gereken insanlar. Dolayısıyla insanın haddini bilmesi, ölçüyü ve dengeyi şaşırtmaması, yaptıklarının ne gibi sonuçlara sebep olacağını anlaması ve işin şakaya ya da hafife alınır bir tarafının olmadığını kavraması için gerçeklerle yüzleştirilmesi gerekir.
Bu gerçekler bazen korkutucu olabilir çünkü bazı insanlar siz ne kadar sevgi ve şefkat yolu ile yaklaşırsanız yaklaşın ancak korku ve tehdit ile yola gelebilmektedir. Maalesef bu durum insanın bir gerçeğidir. Zulme bulaşan ve kötülük yapan insanların mağdur ettiği kişilerin haklarının sorulması gerekir. Bu dünyada adalet her zaman gerçekleşmeyebilir ancak hesap günü, hiçbir zulmün, yapanın yanına kâr kalmayacağı bir gündür.
Ancak Allah kullarının haksızlık ve zulme bulaşmalarını istemediği için onları önceden uyarmakta ve kötü davranış sahiplerini korkutup tehdit etmektedir. Cehennem ile ilgili korkunç anlatımların olması, dünyada korkunç kötülükler yapan insanların olduğunu anlamamızı sağlamaktadır. Bu dünyada bunca korkunç kötülükler varken Allah’ın sadece cennetten bahsetmesi adalet ve merhamete uygun olmazdı. Üstelik bu, sadece yapan için bir tehdit ve uyarı değil haksızlığa uğrayan için de bir müjde ve sabır nedenidir.
Çünkü çoğu zaman yapılan haksızlıklar bu dünyada yapanın yanına kâr kalabilmektedir. Her şeyin bu dünya ile sınırlı olmadığının, gelmesinde hiç şüphe olmayan bir hesap gününün varlığının ve o günün dehşetinin kavranması gerekir.
Dünyada korona salgını bu kadar patlamadan önce çıkıp “Şunları yapmayın yoksa evlerinizden dışarı çıkamaz hale gelirsiniz, hayatınızı kaybedebilirsiniz, sevdiklerinizi kaybedebilirsiniz.” demiş olan mı değerli şu an, yoksa “Hiçbir şey olmaz, sorun yok. Normal grip gibi geçer gider.” diyen mi? İşin ciddiyetini gerçekçi bir biçimde ortaya koyan “korku” içerikli uyarı aslında çok büyük bir nimet değil miymiş?
Tehlike öncesi uyarının önemini kavradıysak ve uyarıdan maksimum verim almak için ne yapmamız gerektiğini de anlamamız gerekir. “Eğer evlerinizde kalırsanız salgının yayılmasını önlemek adına çok iyi olur. Çok gerekli bir durumda ise dışarı çıkacağınız zaman maske takmalı, sosyal mesafenizi korumalı ve hem kişisel temizliğinize hem de temas ettiğiniz yerlere dikkat etmelisiniz.” Ancak bu yeterli olmaz. Aynı zamanda insanlara uyarıları dikkate almadıkları zaman ne gibi korkunç sonuçlar ile karşılaşabilecekleri, hem kendilerinin hem sevdiklerinin hem de toplumun sağlığını nasıl tehlikeye atabilecekleri bilgisinin de verilmesi gerekir.
Bu şekilde iki yönü de gösterilerek önlem almak da aldırmak da kolaylaşır, çünkü insanlar tehlikeyi çok daha iyi kavrarlar. Tehlikeyi çok daha iyi kavramak insanda stresi açığa çıkarabilir. Peki, stres kötü bir şey midir? Tedbirli davranmak ve başarılı olmak için bir miktar stresin kötü bir şey olmadığını bilinmektedir. Düzeyinde stres insan için gereklidir. Hiç stresin olmadığı bir hayat kişiyi rahatlığa teşvik edebilir ve bu rahatlık ile tehlikeye hazırlıksız yakalanır ve kötü sonuçlar ile karşılaşılır.
Yeterli stresin bizi ayağa kaldırmasının fizyolojik açıdan da var olan bir gerçek olduğu bilimsel olarak bilinmektedir. Vücudumuz da böyle çalışmaktadır. Yeterli ölçüde stres oluştuğunda vücudumuz stres karşısında takınması gereken tavrı takınır. Stres anında adrenalin adlı hormon salgılanır ve bu hormon vücudumuzda birçok değişikliğe sebep olmaktadır. Mesela kalbimiz daha hızlı atmaya başlar ve daha sık nefes alırız. Gözlerimiz uzağı daha iyi görür hale gelir ki kişi bu sayede uzaktan gelecek olan tehlikelerin farkına varabilir. Sindirim sistemimiz yavaşlar çünkü vücudumuz çok daha önemli işlerimiz olabileceğini düşünür. Ama aynı zamanda hücrelerimizin besin ihtiyacı olabilir diye kan şekerimiz yükselir. İskelet sistemimize daha çok kan gönderilir çünkü kaçmamız gerekebilir. Bunların hepsi tehlike hisseden, stres altında olan insanın vücudunda olanlar. Ve bu mekanizma hayatımızdaki stres ile başa çıkmamızda bize destek olacak şeyler.
Eğer hiç stres hissetmeseydik tehlike anında tam anlamıyla tedbir alamayıp bu vahşi doğada elenebilirdik. Vücudumuz dahi böyle çalışırken psikolojik açıdan hiç stres hissetmemeliyiz, hiç korkmamalıyız diye düşünmek doğaya aykırı olabilir çünkü bu durum doğa şartları karşısında bizi güçsüz bırakabilir. Güçsüz kalmamak ve elenmemek istiyorsak çok iyi önlem alabilmemiz gerekir. Çok iyi önlem için ise uyarının maksimum nitelikte daha iyi kavranır olması gerekir.
Dolayısıyla uyarının çift yönlü olması yani korku da içermesi gerek. Tek bir tarafa kayması yani salt korku olması veya salt korkudan uzak olması başarısızlığı beraberinde getirecektir. Bu yüzden de Kur’an’daki cennet ve cehennem ile ilgili uyarıların dengesi tam da olması gerektiği gibidir. Tehdit içerikli ifadeler işin ciddiyetini kavrayalım diyedir.
Emre Dorman