Kur’an okumak için gerekli olan bir durma şekli yoktur. Kur’an, her şekilde okunabilir. Uzanarak ya da ayaklarımızı bir yere uzatarak Kur’an okumamız Allah’a ya da Kur’an’a yönelik bir saygısızlık değildir. Kur’an okurken önemli olan en güzel şekilde anlayıp ayetler üzerine düşünebilmektir. Kişi, bu işlevi en rahat ve güzel nasıl gerçekleştiriyorsa o şekilde Kur’an’ı okuyabilir. Kur’an’da bu konuda insana sınırlama getiren bir ayet yoktur. Aksine ayaktayken, otururken ya da uzanmış bir haldeyken Allah’ın ve ayetlerinin her şekilde anılabileceğine dikkat çekilmiştir. Kıble, yön ya da yönelinen şey anlamına gelir. Müslümanların namazda yönelmeleri gereken istikamet olan Kâbe’ye yönelmeyi ifade etmektedir. Her ne kadar ezan, cenaze defni, kurban kesimi ve dua gibi birtakım uygulamalarda da kıbleye dönülmesi şeklinde rivayet ve kabuller bulunsa da bunların hiçbirinin Kur’an’a dayalı bir temeli bulunmamaktadır.
Aynı şekilde Kur’an okumak için de kıbleye dönmek gerekli değildir. Kur’an, mümkün olan her yerde ve durumda okunabilir. Allah rahmeti gereği birçok şeyi kolaylaştırdığı gibi Kur’an’ın okunmasını da anlaşılmasını da kolaylaştırmıştır. Onunla iletişim kurmaya engel olabilecek her türlü zorluk ortadan kaldırılmış ve insana kolaylık sağlanmıştır.
Kur’an ile ilgili yanlış algılarımızdan bir diğeri de Kur’an’ı yüksek bir yerde tutmamız ya da bel hizasından aşağı indirmeyerek ona saygı gösterdiğimizi sanmamızdır. Şüphesiz içinde Allah kelamı olan bir kitaba karşı saygı ve muhabbet duymak kendi içinde anlaşılır bir şeydir. Ancak bunda aşırıya gitmek ya da asıl gösterilmesi gereken saygıyı yani onun her fırsatta elimizde, zihnimizde ve kalbimizde olması için sürekli okunması gereken bir hatırlatıcı olduğu gerçeğini unutmak doğru değildir. Bu gerçeği unutarak onun kabına, sayfasına ya da Arapça hattına saygı göstermek kişiyi, onunla, gönderiliş amacına uygun olmayan bir ilişki kurmaya götürecektir. Allah tarafından yeryüzüne indirilmiş olan Kur’an’ı olabilecek en yüksek yere koyarak tekrar gökyüzüne yükseltmek ona saygı göstermek demek değildir. Kur’an’a gösterilecek saygı, hayatın içinde ona verilen önem ile gösterilebilir.
Toplumun genel uygulamasına baktığımızda Kur’an; evimizin en güzel köşesinde ya da en yüksek yerinde duran bir süs, çoğunlukla korumalı bir kap içinde el değmeden muhafaza edilen bir sembol, bazen kitap halinde bazen de kimi ayetleri çerçeve içinde tablo haline getirilerek duvara asılan bir eşya, bazen çok küçük boyutta arabamızın aynasına ya da çocuğumuzun boynuna astığımız bir koruma, nadide bir nüshası müzayedede satılabilen antika bir eser, gizemli, tılsımlı, yanı başımızda durmasına rağmen kendimizden uzak tuttuğumuz bir kitap haline gelmiştir.
Kur’an’a karşı gösterilecek saygıyı amacından saptırmak doğru değildir. Genelde Kur’an’a olan saygımızı onu öpüp başımızın üzerine koymakla, olabilecek en yüksek yere asmakla, özel kaplar içine sarmakla, ona karşı ayaklarımızı uzatmamak ya da onun olduğu odada uzanmamak gibi davranışlar ile göstermeye çalışırız. Üstelik bu türden davranışları takva göstergesi sayarız. Bu türden uygulamalar gerçekte dinin kendisinden değil, kültüründen kaynaklı uygulamalardır. Oysa Kur’an’a gösterilecek en büyük saygı; onunla indiriliş amacına uygun bir ilişki içinde olmak, onu en güzel şekilde okumak, anlamak, ayetleri üzerine düşünmek, olabilecek en güzel şekilde hayatımıza taşımak ve onun muhteşem ayetlerini insanlara anlatmaktır. Bu gerçeği göz ardı ederek gösterilecek tüm saygılar, gösterilmesi gereken gerçek saygıdan uzaklaştırdığı için saygısızlık olur.
Emre Dorman