Şükür; övmek, müteşekkir olmak, ödüllendirmek, karşılık vermek, nankör olmamak, iyilik bilmek gibi anlamlara gelmektedir. Psikologlar tarafından da şükür, insanı daha üretken, mutlu, enerjik ve sağlıklı yapan, ruhsal bozulmaları azaltan ve yaşam memnuniyetini olumlu yönde etkileyen psikolojik güç kaynağı olarak tanımlanmıştır. Aynı zamanda şükür, bireyin yaşamına büyük anlam veren umut, neşe, güzelliğin takdir edilmesi gibi erdemlerin arasında yer almaktadır.
Rabbimizin her buyruğu bizim iyiliğimiz içindir. Allah kendisi için bir şey istemez. Şükür sahibi olmak her anlamda bizim faydamızadır ki Allah bizden nankörlükten uzak bir şekilde şükretmemizi istemektedir. Allah insana doğru yolu gösterdiğini, şükretmenin ya da nankörlük etmenin ise insana kaldığını söylemektedir. Şükür sadece sözlü olarak yerine getirilmesi gereken bir karşılık değildir. Şükür aynı zamanda hayırlı ve güzel işler yapıp değer üretmektir. Gerçek anlamda şükretmek için Allah’ın vermiş olduğu nimetlerin hakkını vererek eyleme geçmemiz gerekir. Ayette dikkat çekildiği gibi Allah insanı yola kılavuzlamış, şükredici ya da nankör olmayı ise insanın tercihine bırakmıştır. İnsanın tercihini ortaya çıkartacak şey eylemleridir. Allah’a şükretmek, sahip olunanları onlardan mahrum olanlar ile paylaşmak, sağlığını, zamanını, aklını ve her türlü imkânını iyi ve güzel değerler üretmek için kullanmaktır. Yani bir anlamda eyleme geçmek ve yolda olmaktır. Tüm bu nimet ve imkânların bize neden verilmiş olduğunun bilincinde olarak hareket etmektir. Kur’an’da, Davud ailesi üzerinden tüm insanlara verilen mesajda “Şükretmek için çalışın.” denilmektedir.
Şükretmek, aynı zamanda kıymet bilmek ve insanın halinden memnun olması demektir. Allah’ın bize lütfetmiş olduğu sayısız nimet için O’na minnettar olmak ve teşekkür etmektir. Şükreden insan, en zor durumlarda dahi sabırlı ve metanetli olur. Sahip oldukları ile yetinmeyi ve en zor durumunda dahi kendisinden daha zor durumdakiler ile paylaşmayı bilir. Şükür berekettir. Allah şükredenler için artıracağını söylemektedir.
Şükür, insanın ruhunun nefes almasıdır. Güzel huylara sahip olma vesilesidir. Esasen şükreden kendi için şükretmiş demektir. Nankörlük edenin de Allah’ın kendi kendine yeten olduğunu ve kimsenin şükrüne ihtiyaç duymadığını bilmesi gerekir. Şükretmeyen insan nankörlük eder. Sürekli şikâyet eder. Nankörlük ve şikâyet ise insanı içten içe çürüten bir zehir gibidir. İnsanı mutsuz, huzursuz ve tatminsiz kılar. İnsanda hep daha fazlasını isteten bir doyumsuzluk duygusu oluşturur. Hep daha fazlasını isteyen insan sahip olduklarının kıymetini bilmez. Bunlardan mahrum olanları düşünmez. Nankör, bencil, cimri, kıskanç, doyumsuz, hırslı, sabırsız, aceleci, kibirli, merhametsiz, geçimsiz, paylaşma ve yardımlaşma duygusundan yoksun, nefret dolu ve acımasız olmak gibi kötü huylara sahip olur. Kötü huylar, insan ruhunun gözeneklerini tıkar. Şükretmememiz ve kötü huylara sahip olmamız şeytanı memnun eder. Çünkü şeytan insanları şükretmekten alıkoymak ister. Şükretmeyen insan, Allah’ın nimetlerine karşı nankörlük eden insandır.
Gerçekten de Allah’ın vermiş olduğu sayısız nimete rağmen O’na nankörlük eder ve bir şekilde yaşadığımız hayattan şikâyet ederiz. Oysa öyle zor durumda insanlar ve öyle hayatlar vardır ki dünyada, yarım saatliğine bile o hayatı yaşamak zorunda kalsak kaçıp kurtulacak bir yer bulmak isteriz. Ya da Allah’ın vermiş olduğu sayısız nimet için sürekli şükretmek yerine “Şuyum var, buyum var.” diyerek sahip olduklarımızla övünür dururuz. Oysa sahip olduğumuz her şey Allah’ın bize ikramıdır. Gerçek anlamda inanan insan, sahip oldukları ile övünmek yerine onlar için şükretmekle yani sorumluluklarının gereğini yerine getirmekle meşgul olur. Sorumluluğu yerine getirmek ancak eylem ile mümkün olur. Allah’ın verdiği canın şükrü; O’na gerçek anlamda teslim olmakla, malın şükrü; zekât, sadaka ve infakla, sağlığın ve vaktin şükrü ise O’nun rızası için yine O’nun yolunda çabalamakla mümkün olur. Dolayısıyla şükretmek, sahip olunan her türlü nimet ve imkânın hakkını vermek demektir.
Yukarıda da dikkat çekildiği gibi esasen Allah’ın bizim şükrümüze ihtiyacı yoktur. Ancak O, rahmetinin büyüklüğü sebebiyle kullarının nankörlüğüne razı olmaz. Hatasından dönerek pişmanlık gösteren ve şükreden kullarından ise razı olur.509 Allah’a şükretmeye ihtiyaç duyan insandır. İnsan, şükrettikçe mutlu ve olumlu olur. Bazı kişiler, Allah’ın övülmesini, Allah’ın kuluna yeteceğini, gerçek dost ve destekçi isteyen birinin Allah’tan başkasına ihtiyaç duymayacağını ifade eden ayetler nedeniyle Allah’ın “egoist/bencil” olduğunu zannetme hatasına düşebiliyorlar. Yani ayetlerin insanın kimseye ihtiyacı olmadığını çünkü her an Rabbinin kulu ile olduğunu söylemesini bir tür bencillik olarak algılıyor ve bundan dolayı Allah’a karşı soğukluk hissettiklerini söyleyebiliyorlar. Oysa bir insanın bu tür ayetler nedeniyle Allah’tan uzaklaşması değil, aksine içtenlikle Allah’a daha da yaklaşması gerekir. Hiç kimseye de hiçbir şeye de ihtiyaç duymayan zenginliğine, sınırsız ve tarifsiz kudret ve hâkimiyetine rağmen yarattıklarına bu kadar yakın olan, onları bu denli dikkate alan ve kendisinin kuluna yeteceğini söyleyen bir yaratıcımız olmasından dolayı O’na olan sevgi, yakınlık ve bağlılığımızın artması gerekir. Annemiz, babamız, çocuklarımız, sevdiklerimiz ve yakınlarımızdan biri bize “Ben her zaman senin yanındayım. Sana daima destek olacağım. Herkes senden yüz çevirse de sen üzülme hiç düşünme ben varım.” dese bir düşünelim bu sözler nasıl duygular hissettirir, nasıl bir güven verir bize? Muhtemelen derin bir mutluluk ile sevdiğimizden güç almak ve kendimizi iyi hissetmek için ona içtenlikle sarılmak isteriz. Bu kişinin bencil olduğunu düşünmez hiç kimse. Aksine kendisinden başkasını yani “beni” düşünen birinin varlığı güç katar bize. O insana daha da yakın olmak isteriz. Günümüz insanının belki de en öncelikli yoksunluklarının ve ruhunda derin yaralar açan sorunlarının başında; güvensizlik, sevgisizlik, ilgisizlik ve doğru anlaşılmamak geliyor. Bir insanın; Rabbinin kendisine yeteceğini, dost, dayanak, sığınak ve sevgi arıyorsa tüm bunları gerçek anlamda ona hissettirecek olanın Allah olduğunu bilmesi kendisini güçlü ve güvende hissetmesine neden olur. Bu yüzden ayetler Allah’ın kuluna yeteceğine dikkat çeker. Koruyucu, yardımcı, gözetici ve destekçi isteyene Allah yeter. Kimse seni anlamıyor ve halini bilmiyorsa, bilen olarak Allah yeter. Haksızlığa ve iftiraya mı uğradın? Hatta birileri yalan yere aleyhinde şahitlik mi yaptı? Şahit olarak Allah yeter. Birileri tuzaklar kurup kötülük planları mı yapıyor? Allah’a güven! Vekil (güven kaynağı) olarak Allah yeter. Birileri eziyet mi ediyor sana? Onların eziyetlerine aldırma! Allah’a güven! Vekil (güven kaynağı) olarak Allah yeter. Allah’tan başka birileri ile mi korkutuyorlar seni? “De ki: Allah kuluna yetmez mi?” Allah kuluna zarar vermek istese kim bu zarara engel olabilir. Allah kuluna bir hayır dilese kim bu hayrı engelleyebilir? Bu yüzden Allah kuluna yetendir. Bu yüzden güvenenler de yalnız O’na dayanıp güvenmelidir. Bu ayetlerin insana verdiği iç huzuru ve güveni başka hangi söz ya da güç insana verebilir? Ayetler kimseyi sevme, yalnız Allah’ı sev ya da kimseye güvenme, yalnız O’na güven demiyor. Allah kimseyi yalnızlığa itmiyor, kullarına yalnız olmadıklarını fark ettiriyor. “Sevgiye, güvene, korunmaya, anlaşılmaya, gerçeklerin bilinmesine ve şahide ihtiyaç duyuyorsan endişe etme, kendini yalnız ve kimsesiz hissetme. Rabbin var!” diyor ve Allah’ın kuluna yeteceğini hatırlatıyor. Bunu hiç unutmamak için O’nu sürekli anıp hatırlamak ve O’na daima şükretmek gerekiyor. İnsanların kendilerini yalnız, güvensiz ve sahipsiz hissetmelerinin nedeni, bu gerçeğin yeteri kadar farkında olmamalarıdır. Allah da kullarına olan rahmetinin bir gereği olarak onları hem bu gerçek ile hem de rahmet ve merhameti ile buluşturmak istiyor.
Kur’an ayetleri, Allah’ın bunca lütuf ve rahmetine rağmen insanların çoğunun şükretmediği ya da çok az şükrettiği gerçeğine dikkat çekiyor. Oysa Allah’a gerektiği gibi şükreden ve nankörlüklerden uzak duran kullara hem bu dünyada hem de ahirette en güzel şekilde karşılık verileceği bildirilmiştir. Aile bireylerimizden, emek verdiğimiz dostlarımızdan ya da maddi manevi destek olduğumuz kişilerden vefasızlık ve nankörlük gördüğümüzde ne kadar bozulup gücendiğimizi ve hatta kimi zaman vefasızlığın boyutuna göre en yakınlarımızla dahi bağımızı kopardığımızı hatırlayalım. Yaptığımız bunca iyilik ve fedakârlığa rağmen nankörlük ve vefasızlık ile karşılık bulmak son derece kötü ve incitici değil mi? Yaptığımız iyilikler için hep teşekkür ve minnet beklemiyor muyuz? İnsanın canının parçası evladı bile bir anlaşmazlık durumunda ortada bırakıp gidebiliyor bir anda insanı. Peki, ya bizim Allah’a karşı nankörlüklerimiz? İnsanlara yaptığımız iyiliklere teşekkür ve vefa beklerken, Allah’ın bunca lütuf ve nimetine teşekkür edip O’na gerektiği gibi vefa gösteriyor muyuz? Peki, Allah’a nankörlük yapan kullar olarak, birbirimize nankörlük yapmamıza ne diye şaşırıyoruz?
Her durumda şükretmeyi bilmeliyiz. Hatta öyle ki haksızlık ve vefasızlığa uğradığımız zaman bile şükretmeliyiz. “Rabbim! Haksızlığa uğradım ama haksızlık etmedim! Zulme uğradım ama zulmetmedim! Vefasızlık gördüm ama vefasızlık etmedim! Kandırıldım ama kandırmadım! diyebilmek de insan için şükür sebebidir. Ahirete inanan ve büyük hesap günü Allah’ın huzuruna geleceğini bilen insan için bu dünyada haksızlık etmektense haksızlığa uğramak daha iyidir. Çünkü hesap görücülerin en hayırlısı olan Allah, herkese hak ettiği karşılığı eksiksiz ve en güzel şekilde verecektir. Hesap görücü olarak Allah yeterlidir.
Şükretmeyi bilen insan en zor durumları bile hayra yorar ve olumlu düşünmeye çalışır. “Ben elimden geleni yaptım her şerde ve her şeyde bir hayır var.” diyebilir. Oysa şükretmeyi bilmeyen ve nankörlük eden insan, her şeyi şerre (kötüye) yorma ve her şeyden olabildiğince olumsuz sonuçlar çıkarma hatasına düşer. Olumlu ve güzel düşünce, iyilik ve güzel davranışlar insanı şükür sahibi kılar; olumsuz düşünce ise nankör, şikâyetçi, kibirli ve isyankâr. Allah, güzel düşünüp güzel davranan ve iyilik yapanları sever. Nankörlük ve bozgunculuk edenleri ve kibirlenenleri ise sevmez.
Emre Dorman