Tövbe nedir? Tövbeler nasıl kabul olur? Nasıl tövbe edilir? Tövbe namazı nedir?

Tövbe, ‘geri dönmek’ ve ‘dönüş yapmak’ anlamında kullanılan ve “dinde yerilmiş şeyleri terk edip övgüye lâyık olanlara yönelme” şeklinde tanımlanan bir kavramdır. Bir kişinin işlediği bir günahtan ya da suçtan pişmanlık duyarak bunu bir daha yapmamaya karar verdikten sonra Allah’a yönelerek bu kararını ifade etmesi ve Allah’tan bağışlanma dilemesidir.

İnsan olarak çeşitli hatalar yapar ve sonrasında pişmanlıklar duyarız. Her ne hata yapmış olursak olalım Allah’ın bize tövbe etme şansı vermiş olması bizim için çok büyük bir fırsattır. Bu fırsatları iyi değerlendirmek ve değerini bilmek gerekir. Umutsuz insan, tükenmiş insandır. Bu kadar engin rahmet sahibi bir Rabbimiz varken “Nasıl olsa artık affedilmem. Affedilmem mümkün değil.” demeyelim. Kendi elimizle kendimizi tüketmeyelim. Geçmişte yaşadığımız hayattan ve hatalarımızdan pişmanlık duysak da artık affedilmemizin mümkün olmadığını düşünmeyelim. Bunu düşünerek “Nasıl olsa ahiretimizi kaybettik, bari bu dünyamızı yaşayalım.” deme hatasına da düşmeyelim. Biz ne yapıp edip hatalarımızı tekrar etsek de üzerimize vazife olan kulluk görevlerimizi yerine getirebildiğimiz oranda gerçekleştirmeye ve bu sayede Allah ile olan bağımızı sağlam tutmaya çalışmalıyız. Aksi halde Allah’tan uzaklaştığımız oranda daha fazla gömülürüz hatalara. İnsanın nefsi ile yüzleşerek hatalarını kabul etmesi de bir erdemdir. Bu erdeme sahip olmak insanı kendine getirir. Çünkü geçmişteki hatalarını kabullenmek herkesin harcı değildir.

Bazen insanın en fazla zoruna giden şey, ardında bıraktığı yıllarını boş yere yaşadığı gerçeği ile yüzleşmesidir. Oysa hesap günü geri dönüşü mümkün olmayan yüzleşme ve pişmanlıktansa, hemen şimdi pişman olup gerçeklerle yüzleşmemiz ve nefsimizin bu tuzağına düşmeden temiz bir kalp ile Allah’a yönelmemiz gerekir. Yeter ki biz kendimizi kandırmadan hatalarımızdan vazgeçmek, kendimize yeni bir sayfa açmak ve temiz bir kalp ile Allah’a yönelmek isteyelim.

Bizim için af ve tövbe kapısı sonuna kadar açık kalacaktır. İnsanın Rabbinden ümidini kesmesi en çok İblis’i sevindirir. Çünkü İblis; umudunu kesen, ümitsiz olan demektir. İnsanların da kendisi gibi umutsuz olmalarını istemektedir. Allah’a gerçek anlamda teslim olan ve O’na güvenen kullar için umutsuzluk ve ümitsizlik yoktur. Ne kadar günah işlemiş olursa olsun, gerçekten pişmanlık duyan her kul, Rabbini rahmet ve merhamet sahibi bulacaktır.

Allah’ın rahmet ve merhametinden ümit kesmememiz gerekir. Çünkü Allah’ın rahmetinden ancak gerçeği inkâr eden ve günahlarında ısrarcı olan inkârcılar ümit keserler. Allah bize karşı öyle rahmet ve merhamet sahibidir ki nefsimizin ve şeytanın vesveselerinden bizi muhafaza etmek için kalbimizi kuşatmış ve bizi nefsimizle baş başa bırakmamıştır. Ayetin ifadesiyle, Allah bizi bize hayat verecek olan şeye çağırmış ve nefsimiz bu çağrıya uymaktan bizi alıkoymasın diye kalbimiz ile kendimiz arasına girmiştir.

Çok sevip saygı duyduğumuz birinin yanında hareketlerimize çok dikkat eder ve hataya düşmek istemeyiz. Allah en çok sevilip sayılmayı hak eden ve bize herkesten daha yakın olandır. Allah her an bizimledir. Dolayısıyla bizim daima bu gerçeğin farkında olarak hareketlerimize dikkat etmemiz gerekir. Allah, nefsine zulmetmekten uzak durmak ve erdemli yaşamak isteyen kullarının en yakın destekçisidir. Yeter ki biz nefsimizin kötü eğilimlerine karşı sorumluluk bilinci ve duyarlılığıyla hareket ederek Allah’a yakın olmak ve irademizi Allah’ın rızasından yana kullanmak isteyelim.

Allah bizi affetmek istediği için rahmeti ile kalbimizi kuşatıp desteklemiş ve kendimiz ile kalbimiz arasına rahmet tuğlaları dizmiştir. Biz iyi ve doğru olana yönelmek istedikçe kötü ve çirkin olan duygular, rahmet duvarını aşamazlar. Biz o rahmet duvarında delikler açmadıkça kötü ve çirkin duygular kalbimize sızacak yer bulamazlar. Kendimiz ile kalbimiz arasındaki rahmet duvarını Allah örer, biz çözeriz. Kendi çözdüğümüzü kendi elimizle örmedikçe, Allah da o duvarı örmemiz için destek olmaz bize.

Allah bize rahmeti ve sevgisi ile muamele etmek ve bizi affetmek istemektedir. Yeter ki biz, kendimizi kandırmayı bırakarak Allah’tan hiçbir şeyi gizleyemeyeceğimizi bilelim, rahmetinden ümidimizi kesmeyelim ve tüm benliğimizle kalbimizin gerçek sahibine yönelelim. Biz kalbimizi Rabbimize döndürmesek de kalbimiz kendini Rabbine döndürecektir, son nefesimizi verdiğimizde.

Tövbelerimizin geçerli olması ve yerine gelmesi için affedilmeyi hak etmemiz gerekir. Allah sonsuz rahmeti ve merhameti ile hata ve nankörlüklerimize rağmen bizi affetmek istemektedir. Ancak Allah’ın bizi affetmesi için, affedilmeyi dilememiz ve hak etmemiz gerekir. Allah’ın sonsuz rahmeti olmasa ve Allah affetmeyi sevmese, günah ve nankörlüklerimiz sebebiyle hiçbirimiz affedilmeyi hak etmeyiz. Allah’a yaptığımız nankörlüklerin binde birini başkalarına yapsak, bizi en çok seven insanlar bile bir daha yüzümüze bakmaz. Bütün insanların iyilikleri bir araya gelip toplansa, Allah’ın bize göstermiş olduğu iyiliklerin yanında okyanusta bir su damlası bile olmaz.

Umutsuzluğa düşmememiz ve Allah’ın rahmetinden ümit kesmememiz gerekir. Çünkü örnek verilen ayetten de (Zümer Suresi 53) anlaşıldığı gibi Allah çok bağışlayıcı ve rahmet kaynağı olduğu için tüm günahları bağışlamak istemektedir. Günahlarımızın bağışlanması için bu bağışlanmayı nasıl hak edeceğimiz ilgili ayetin hemen arkasından gelen ayet ile bildirilmiştir.

Görüldüğü gibi gerçekleri fark ederek kendimizi kandırmayı bırakmamız ve gönülden bir teslimiyet ile Allah’a yönelmemiz ve sözlerin en güzeli olan ilahi vahye uygun davranmamız gerekir. Geri dönüşü mümkün olmayan bir pişmanlık duymamak için oturduğumuz yerden affedilmeyi beklememeli ve affedilmeyi hak edecek erdemli eylemlere yönelmeliyiz. Erdemli eylemlere yönelmek için fırsatımızın olduğu tek yer bu dünya hayatıdır. Hesap günü tekrar dirilme gerçeğini gördüğümüzde, büyük bir pişmanlık içinde dünyaya dönerek iyi ve güzel işler yapmak için bir fırsat daha isteyecek ancak böyle bir fırsata sahip olamayacağız.

Hepimizin hatalarımızı fark etmemiz, hatalarımızdan dönerek Allah’tan af dilememiz gerekir. Hata ve günahlarımızla da olsa Allah yine de seviyor ve affetmek istiyor bizi. Peki, biz Allah’ı gerçekten seviyor ve O’nun bizi affetmesini istiyor muyuz? Bunun için ne yapıyoruz? Ya Allah bizi affetmek istemeseydi? Ne kadar af dilersek dileyelim yine de bizi affetmeseydi?

İş işten geçmeden yani hesap günü geri dönüşü mümkün olmayan bir pişmanlık duymadan önce Rabbimizin sözlerine içtenlikle kulak vermemiz gerekir. Gerçek anlamda inanmak ve inancının gereğini yerine getirmek isteyen herkes, günah işlemekte ısrar etmekten dönerek Allah’a yönelmesi gerektiğini bilmelidir. Gönülden bir pişmanlık ile tövbe ederek Allah’a yönelenler, affedilmeyi umabilirler. Çünkü Allah, hatasından dönerek davranışlarını düzeltenleri affeder.

Bir an olsun düşünelim ve “Acaba bizim bunca hata ve günahımıza rağmen yine de Allah neden bize karşı bu kadar sabırlı, bağışlayıcı, sevgi ve muhabbet sahibi?” diye soralım kendimize. Gerekli olan her türlü sorunun cevabını verdiği gibi bu sorunun cevabını da Kur’an verir bize. Allah’ın kendi nefsine yazıp farz kıldığı bu muhteşem ilke bir başka ayette de hayat bulur.

Bunun sebebi de bellidir. Çünkü Allah’ın rahmeti her şeyi kuşatan bir rahmettir. Allah’ın her şeyi kuşatan muhteşem rahmetine Kur’an’da her fırsatta dikkat çekilir. Allah rahmet sahibi olmayı kendi nefsine yazmış, farz kılmış ve rahmeti her şeyi kuşatmıştır. Kullarına karşı bu kadar büyük rahmet sahibi olan Allah’a en güzel şekilde kul olunmalıdır. Allah’ın bizi affetmesi için affedilmeyi hak etmemiz gerekir. Affedilmeyi hak etmek için yapmamız gereken şeyler, günahlarımız kadar çok değildir.

İnsan olduğumuz için hatasız ve günahsız olmamız mümkün değildir. Bu yüzden hata ve günahlarımızı fark ederek nefsimizle yüzleşmemiz, hemen Allah’a sığınarak içtenlikle af dilememiz ve işlediğimiz suçlarda ısrarcı olmamamız gerekir. Bu davranış, gerçek anlamda inanan erdemli insanların özelliklerinden biridir.

Önemli olan, yaptığımız kötü şeyleri fark ederek hatadan dönmeyi bilmemiz ve hatalarda ısrar etmememizdir.481 Biz samimi bir şekilde hatamızı fark ederek hemen af dilediğimizde, rahmet ve merhameti bol olan Rabbimizin hata ve günahımızı affetmesini ümit edebiliriz. Yeter ki gerçek anlamda temiz ve samimi bir kalp ile Allah’a yönelmeyi ve affını dilemeyi bilelim. Allah’ın bizi affetmesi için yanlışımızdan dönmemiz ve iyi olana yönelmemiz gerektiğini de unutmayalım.

Yine rahmet ve merhameti bol olan Rabbimiz, yasak etmiş olduğu günahların büyüklerinden kaçındığımız müddetçe hata ve kusurlarımızı bağışlayacağını bildirmektedir. Kur’an’da gerçek anlamda iman etmiş erdemli kişilerin büyük günahlardan kaçındıkları ifade edilir. Küçük günahlar ve kusurlar dışında kötü ve çirkin işlerden kaçınanlar affı bol olan Allah’ın rahmetine ulaşacaklardır.

Esasen kendi elimizle kendi tabiatımızı yıkıp bozmamışsak ve hâlâ akleden bir kalbe ve vicdana sahipsek yaptığımız hata ve günahları az çok biliriz. Biliriz ve kimi zaman da hatalarımız ile yüzleşiriz. Çünkü iyi ve kötü olmak üzere iki temel eğilim vardır içimizde. Bazen içimizdeki iyi eğilim baskın gelir ve kötülükten uzak dururuz, bazen de içimizdeki kötü eğilime yenilerek kötü bir eylemde bulunuruz. Esasen içsel anlamda her iki duruma da bizzat tanıklık ederiz. Ancak işimize gelmeyen tanıklığımızın üzerini örterek gizleriz. Gelmesinde hiç şüphe bulunmayan hesap günü ise kalkar, kendi elimizle vicdanımızın üzerine çektiğimiz perdemiz. Gerçek apaçık ortaya çıktığında, hepimiz vicdanımızın tanıklığında kendi gerçeğimiz ile yüzleşir ve aslında vicdanımızın şahitliğinin daima bizimle olduğunu yani kendi kendimize yaptıklarımızın farkında olduğumuzu itiraf ederiz.

Şayet bu dünyada nefsimiz ile yüzleşmez ve ısrarla gerçeği görmek istemezsek hesap günü büyük bir pişmanlık ile suçumuzu itiraf edecek ve bu dünyadayken ahiretimiz için hazırlık yapmış olmayı dileyeceğiz. Hatta öyle ki gerçeği gördüğünde insan, o an içinde bulunduğu durumdan sorumlu olmamak için dünya hayatında yaşarken toprak olmayı ve önüne konulan hesap ile karşılaşmamayı ister. Bu dünyada halen daha fırsat varken elimizde, bize gerçeği hatırlatan Rabbimizin ayetlerine kulak vermeli, hesap günü geri dönüşü mümkün olmayan bir tanıklık ve itiraf yerine, yaşarken bu tanıklık ve itirafı gerçekleştirmeli, özümüze dönmeli, iyi ve güzel olana yönelmeli, imanlı ve erdemli bir hayat yaşamalı ve son nefesimizi de bu şekilde vermeliyiz.

Emre Dorman